Mayıs 2019 - vulnicure

21 Mayıs 2019 Salı

Game of Thrones Final Sezonu İncelemesi

Salı, Mayıs 21, 2019 3
Game of Thrones Final Sezonu İncelemesi

   Merhabalar.
Yıllardır en ince ayrıntısına dikkat ederek izleyip okuyabildiğimiz kadar teori ve yorum okuduğumuz efsane dizi Türkiye saatiyle bu sabah 5 buçuk civarında sona erdi. Normalde üstüne konuşmak bile istemediğim bir sezon olmasına rağmen ileride yaşadığım hayal kırıklığını görmek adına bu sezonu ve hatta genel olarak diziyi yorumlamak istedim. Öncelikle istediğim şeyler olmadığı için beğenmeme gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtmek istiyorum. Eğer böyle düşünenler varsa Ned, Robb, Oberyn gibi çok sevilen bir sürü karakterin ölümünü de kimsenin istemediğini ve o zamanlarda dizinin yerden yere vurulmadığını, aksine herkesin ağzı açık bir şekilde diziyi izlediğini hatırlatmak isterim. Dizinin benim için bütün sıkıntılı yönlerini ilerleyen kısımlarda elimden geldiğince ve spoilerlı olarak aktaracağım. Ama önce genel konuşalım.

 2011'de bu dizi yayın hayatına başladığında sektöre yepyeni bir soluk getirdi. Dizinin ana karakteri gibi gözüken iyi adamın daha ilk sezondan ölmesiyle başlayan şok dalgası gittikçe büyüdü, insanlar bu diziye bağımlı oldular. Ben henüz lisenin ilk yılındayken diziye adını veren serinin ilk kitabını okuyarak bu büyüleyici evrene adım atmıştım. Dizinin 4. sezonu yayınlanmıştı ve benim hedefim kitabı okuyup o kitabın konu edildiği sezonu izlemekti. Tabii bu kadar etkileyici ve sürükleyici bir diziye başladığımın farkında değildim, o yüzden kısa zamanda diziyi bekletme fikri raftan kalkmıştı. Dizinin senaryosu George R. R. Martin'in her konuda inanılmaz detaycılığı, müthiş betimlemeleri ve etkileyici replikleriyle dolu kitaplara yetişince ister istemez ayrı yöne sapma durumu oluştu. Seneler içerisinde birçok kez kitapların ve dizinin sonunun aynı olacağına dair açıklama yapılmış olsa da D&D ve GRRM arasında ciddi bir anlaşmazlık olduğu ve bunun hikayelerin gidişatı kaynaklı olduğu çok açık. Bir türlü gelmeyen The Winds of Winter ama devam etmek zorunda olan dizi, kitaptaki önemli karakterlerin diziye dahil edilmemesi veya hikayelerinin değiştirilmesi ve sonunda GRRM'nin danışmanlık görevinden ayrılmasıyla işler yavaştan sarpa sarmaya başladı. Bunlar etkisini 7. sezona kadar minimum düzeyde gösterdi, 8. sezonda ise dizi artık bambaşka bir hal aldı. İlk 6 sezon sonrası 7 ve 8. sezonları art arda izleyecek her yeni izleyicinin de bu fikrime katılacağını düşünüyorum.


 8. sezon, malum final sezonu olması ve 1,5 sene ara sonrası gelmesiyle beklentilerin tavan yaptığı bir sezondu. Ama finale kadar öyle ilerledi ki 6 haftada beklenti ya da heyecan adına hiçbir şey kalmadı. Her bölüm sonrası sızdırılmış denmesine rağmen ihtimal verilmeyen ve herkesin alay ettiği saçma sapan senaryo eksiksiz doğru çıktı. Peki her şey berbat ötesi miydi? Elbette hayır. Öncelikle 8 sezondur her sahneye anlam katan müzikleriyle Ramin Djawadi bu sezon da kimseyi şaşırtmadı. Daha önce dinlemediğimiz Jenny of the Oldstones hem Djawadi, hem Florence Welch hem de Podrick yorumuyla unutulmaz bir eserdi mesela. Aynı şekilde 3. bölümün sonlarına doğru Night King'in Bran'a doğru yürümesiyle başlayan o sekansta çalan The Night King de sezonun unutulmazları arasında.

 Winterfell Savaşı'nın olduğu bölümün karanlık ve izlenmesi zor olması dışında sezonda görsel şölen olarak nitelendirilecek pek çok sahne var. Örneğin Dany'nin King's Landing'i yaktığı bölümün sonunda Arya'nın karşısına çıkan beyaz at sahnesi. Oldukça şairane bir sahne olmasına rağmen son bölümde hiçbir noktaya bağlanmadığını da hatırlatmak isterim. Her neyse, ben bu sezon hikayenin rezil rüsva oluşundan ne kadar mutsuzsam gördüklerimin yansıtılış biçiminden de bir o kadar mutluydum. Örneğin Winterfell Savaşı'nın karanlık ve seçilmesi zor oluşu beni iyice germişti, bölümü adeta ekrana mıhlanarak izlemiştim. Kötü hikayesi ve kurgusuna rağmen sinematografisi iyi bir iş izledik. Oyuncular da bu sene kendi zirvelerindeydi. Özellikle donuk oyunculuğundan nefret ettiğim Emilia Clarke bu sezon iyice kafayı yemiş Dany'yi çok iyi yansıttı. 


 İlk 2 bölüm giriş bölümleri olduğu için çok büyük tepki toplamadılar. Zaten fırtına öncesi sessizliğin çok güzel anlatıldığı, diziye veda niteliğindeki 2. bölüm sezonun en iyi bölümüydü. Bu bölümde herkesin ölüme hazır olması, güzel diyaloglar beni çok etkiledi. Ayrıca sırayla Jon'un ve Dany'nin Jon'un gerçek kimliğini öğrendikleri bu bölümler olması gerektiği seyirdeydi.

 Sonra sezonlardır beklenen asıl ve büyük savaşın olduğu 3. bölüm geldi ve dananın kuyruğu tam da orada koptu. 7 sezon boyunca hep asıl savaşın onlarla olduğu vurgulanan Akgezenler'i bitirmesi gereken kişinin Azor Ahai olmasını bekliyorduk. Hiçbir altyapı kurulmadan, sadece geçmiş sezonlarda Melisandre'nin Arya'ya ettiği "Sen kahverengi, yeşil, mavi gözleri öldüreceksin." lafını kullanarak akla hayale sığmaz bir şekilde Arya Night King'i öldüren kişi oldu. Ben hiçbir zaman Night King'in herkesi ordusuna katmasını isteyen değişik hayranlardan olmadım, aksine bir an önce bu savaşın yapılması gerektiğini düşünüyordum. Uzun gece nasıl bir günde biter, Night King tek darbeyle nasıl ölür gibi eleştirilere de kesinlikle katılmıyorum. Ölüleri öldürmenin yolları belli zaten, Valyrian çeliğiyle ölüp gitmesi kadar doğal bir şey yok. Zaten Night King Bran'a doğru yürümeden önce artık işi garantilediğini düşünüyordu, hiçbir zaman da kendisini riske atacak şekilde en önden savaşmadı çünkü kendisi de gayet öldürülebilir. Ama D&D'nin insanları şaşırtmak uğruna bu büyük görevi Arya'ya vermesi saçmalıktan başka bir şey değildi. Arya'nın serideki en büyük görevinin Night King'i öldürmek olması gerçekten anlamsız. Bu kız yaşayan insanlardan intikam almak uğruna Westeros'un en iyi suikastçilerinden biri oldu ve kendisi olmaktan kopamadığı için Faceless Man olmadan geri döndü. Bu müthiş hikaye 7 sezon boyunca Akgezenlerin geldiğini bilmeden yaşamış Arya'nın Night King'i öldürme misyonuyla kapatıldı. Cersei'den intikam almak için King's Landing'e giden ve orada Dany'nin yaptıklarını görüp ondan iyice nefret eden Arya hikayesi de hiçbir yere bağlanamadan kapandı. Keşke hikayesi ve karakter gelişimi düzgün kapatılamayan tek karakter Arya olsaydı.


 Şundan 2 sene öncesine kadar dizinin en sevilen karakteri Dany'ydi. Hatta Amerika'da birçok ailenin çocuklarına Khaleesi ismini verdiği haberlerine illa ki denk gelmişsinizdir. Ben çok uzun zamandır onun içindeki merhametsizlikten ve kendi kendini inandırmış olduğu kaderciliğinden hoşlanmadığım için karakterden nefret ediyordum. Hatta 6. sezonu burada yorumlarken Dany'den bahsetmek istemiyorum demişim :P Ama bu kadın hiçbir zaman bu kadar da manyak olmadı. Delirmesini Jon'un ondan daha haklı varis olmasına, ihanetlere, ejderhasının ve en yakın arkadaşının ölmesine bağladılar ama bunların hepsi o kadar hızlı, zorla ve mantık hatalarıyla dolu gelişti ki seyirciye kendini kabul ettiremedi.

 Dany'nin içinde hep bir boyun eğmeyeni yakma isteği vardı ama yarınlar yokmuşçasına koskoca şehri ve masum insanları yakması kendisinden nefret eden bana bile inandırıcı gelmedi. Ölümünü meşrulaştırmak adına safi kötü ve manyak gibi gösterilen Dany bu sezon hiç eskisi gibi değildi. Paranoyak bir Dany portresini 6 bölümde çizmeye çalışmak her şeyi yavaştan işlemiş bu diziye yakışmıyor. Sonuç olarak Dany uğruna her şeyi yaptığı Iron Throne'a bir kez oturamadan öldü. Bana kalırsa Dany ölmeliydi ve onu öldüren kişinin Jon olması da kesinlikle gerekliydi ama bu hikayenin bir şekilde sürekli bahsi geçmiş Azor Ahai'ye bağlanmamış olması beni çok rahatsız etti.

 Sezonun en güzel sahnelerinden biri Jon Dany'yi öldürdükten sonra gelen Drogon'un onu dürtüklediği ve Iron Throne'u yaktığı sahneydi. Drogon'un Jon'dan ziyade tahtı yakması çok anlamlı, ejderha annesinin bu noktaya gelmesinin sebebinin bu taht olduğunun farkında. Oldukça duygusal ve etkiliydi.


 Karakter gelişiminin çöpe atılması olayının en büyük mağduru olan Jaime Lannister'da sıra. İlk bölümde kendi kız kardeşiyle ilişkiye giren, küstah ve altın rengi saçlı bir Jaime vardı ve kendisi Bran'in sakat kalmasına neden olmuştu. Sezonlar ilerledikçe bu adam bambaşka biri oldu, ama bu öyle yavaş ve ilmek ilmek işlendi ki herkes o berbat adama hayran kaldı. Herkes Jaime'den tıpkı kehanette olduğu gibi Cersei'yi öldürdüğü bir son bekliyordu ama Jaime'ye 1. sezonda nerede başladıysa orada bitirdiği bir son layık görüldü. Beni bu sezon en çok üzen olay buydu. Jaime Lannister bu hikayeden çok çok daha iyisini hak ediyordu. 7 sezon boyunca yaşadığı her şeyin bir kenara paçavra gibi atıldığı saçma sapan bir sonu değil. Azor Ahai olmasını beklerken sözde her zaman zayıf noktası olmuş Cersei'ye geri dönmesi bu karaktere hakaret resmen. Madem bu adamın çapı bu kadardı Bran neden onu affetti? Bran'in Jaime'ye söylediği "Burada olman gerekiyordu." lafının tek bir anlamı bile yok. Olayı Brienne ile birlikte olup Cersei'ye geri dönüp kollarında ölmek olan bir karakterin Winterfell Savaşı'nda olup olmaması akışı hiçbir şekilde değiştirmezdi. Aynı şekilde zamanında Çılgınateş ile şehri ve dolayısıyla masum insanları yakacak Mad King'i öldürmüş Jaime'ye "Masumlar umrumda değil." dedirttikleri rezalet denecek bir sahne de izledik. Jaime'ye yapılanlar benim gerçekten çok canımı sıktı, düşündükçe sinirleniyorum hala :)

 Ben 6. sezonun son bölümüne kadar Cersei Lannister'ı sevmedim, sadece konu evlatları olduğu zaman her şeyi nasıl bir yana koyabildiğini görüp kişiliğini göz önünde bulundurarak takdir ederdim. Tüm çocuklarını kaybettikten sonra babasının annesini kaybettiğinde yaşadığı dönüşümü yaşayıp kaybedeceği bir şeyi kalmadıktan sonra yaptıkları beni hep etkilemiştir. Birçok kötülük yapmış olmasına rağmen Cersei adeta melekmişçesine öldü. Çaresizliği, Jaime'sinin onun için geri dönmesi, bebeğinin yaşamasını istemesi... Karakteri çok sevsem de hak ettiğinden çok daha iyi bir ölüm sahnesinin verildiğini düşünüyorum. Ama biz tüm kale yıkıldı sanarken son bölümde gördük ki meğer biraz daha ileride dursalarmış üstlerine tuğlalar çökmeyecek, yaşayacaklarmış. Bu tesadüf üstüne kurulu saçma hikaye çok sinir bozucuydu.

 Iron Throne'a oturan son kişi olan Cersei için Twitter'da okuduğum "Westeros'tan bir Cersei Lannister geçti." yorumunu alıntılıyorum ve Lena Headey'e müthiş performansı için teşekkür ediyorum. İçine edilmiş onlarca karakter arasında hiçbir hasar almadan defteri kapandığı için çok mutluyum.


 Jon Snow... 5 ve 6. sezonlarda sevmediğimi düşünsem de bu sezon gördüm ki en sevdiğim karakterlerden biri kendisi. Ve bunu bu sezonki "Dany bizim kraliçemiz, o ne derse o olur!!!" ana fikirli robotik repliklerine ve çizdikleri salak ama sadık imajına rağmen söyleyebiliyorum. Jon, Buz ve Ateşin Şarkısı'nın ta kendisiydi. Çok sonradan öğrense de meşru bir Targaryen-Stark olmasına rağmen tüm kardeşleri/kuzenlerinden daha Kuzeyliydi. Babası/dayısı Ned'e o kadar çok benziyordu ki Catelyn Jon'u her gördüğünde Ned'i hatırlıyordu. Seride hikayesi en özel karakter kendisi olsa gerek. Bir piç olarak yaşadı, dayanamayıp Duvar'a gitti, ölülerle savaştı, sevdiği kadını kollarında kaybetti, Lord Commander oldu, ihanete uğradı, öldü, dirildi, dizinin en büyük savaşlarının çoğunda en önde yer aldı, ejderha sürdü, meşru bir Targaryen-Stark olduğunu öğrendi, King in the North oldu, Varys'in ısrarlarını reddetti, Dany hakkında yanıldığını gördü, o hengamede masumları kurtarmak için elinden geleni yaptı, sonra da Tyrion'ın ısrarlarına dayanamayıp Dany'yi öldürdü. Ve bu inanılmaz hikayenin sonu ceza olarak Duvar'a gönderilmesiyle bitti. Bu konuda kendimi çok zor tutuyorum gerçekten. Dany varken de yokken de taht için en büyük aday olarak gösterilen bu inanılmaz karakteri cezalandırıyorlar. Kimin haddine diye bağırmak istedim bu olayı izlerken. 

 Tyrion Jon'a Dany'yi öldürmesi için adeta yalvardı. Yaptıklarından sonra koskoca diyarda Lekesizler ve savaşta neredeyse yok olmalarına rağmen bölünerek çoğalmış Dothrakiler haricinde Dany'yi tahtta görmek isteyen yoktu. Ama Jon kendisinden isteneni yapınca hiçbir önemi olmayan Lekesizler uğruna Westeros (özellikle de kardeşleri ve Tyrion) en büyük kahramanını harcamayı tercih etti. Jon'un tamamen Kuzey'e ait bir adam olduğunu ve makam mevki derdinde olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama böylesine bir adamı zaten Westeros'u terk edecek Lekesizler komutanı uğruna çöpe atmak kabul edilir şey değil. Kendisi kral olmak istemeyip "Ben buraya aitim." diyerek Kuzey'e gitmeyi tercih etseydi bu konuda hiçbir eleştirim olmazdı. Ama önemi olmayan, sen kimsin dedirtecek insanların Jon'u cezalandırması kadar saçma bir iş yok. Jaime de Kral'ı öldürdü, o cezalandırıldı mı? Westeros'ta tahttaki insanı ortadan kaldırırsan tahtı ele geçirmenin cezası mı var?

 Varys'in idamı öncesinde tüm krallığa Jon'un asıl kimliğini söylediği mektuplar gönderdiğini sandığımız sahnenin de meğer hiçbir anlamı yokmuş. Çünkü tüm diyardan lordların ve leydilerin bir tanesi bile kralımız Jon olsun demedi. Yani senaristler öyle saçma bir iş yaptı ki dizinin EN BÜYÜK ters köşesi olan Jon'un bir Targaryen-Stark olması, hatta daha da önemlisi onu taht sırasında en başa taşıyan meşru bir çocuk olması bilgisi tek bir işe bile yaramadı. İlla bir kılıf uyduracaksak Dany ve Jon ilişkisinin bitmesine sebep oldu diyebiliriz. Uzun lafın kısası serinin en önemli karakterine de böyle saçma sapan bir veda etmiş olduk.

 Bu arada bütçe yetersizlikleri yüzünden Ghost'u göremiyorduk ama sonlara doğru şükür kavuştular. Sezonun güzel nadir sahnelerinden biriydi, söylemeden geçmek olmaz.


 Sansa karakter gelişimini düzgün tamamlayan nadir karakterlerden biri ve bu sezon ne dediyse haklı çıktı. Onu bağımsız Kuzey'in Kraliçesi olarak görmek beni çok mutlu etti ama abisiyle/kuzeniyle beraber yönetmelerini izlemeyi tercih ederdim. 

 Bran ise şu an diziye bakarsak kral olmak uğruna milyonları harcamış bencil bir çocuk olarak görünüyor. Night King ile bağlantısı sorusuna yanıt bulamadan veda ettik kendisine. Sakattan kral olmaz tarzı anlamsız bir eleştiride bulunmayacağım ama "Ben artık başka bir şeyim." diyerek Winterfell lordluğunu reddeden Bran'e kral olma teklifi gidince "Bunca yolu niye geldim sanıyorsun?" cevabını vermesi rezaletten başka bir şey değil. Bu konunun üstüne konuşmak bile istemiyorum. Kuzey'in bağımsız olması ama Dorne'un bağımsızlık istememesi, Bronn'un sırf bir yerden hikayeye dahil edilmek için anlamsızca Master of Coin olması, dizinin son replikleri olan konsey muhabbetinin kerhane üstüne kurulu anlamsız bir geyik muhabbet olması... Her şey o kadar vasat bir şekilde son buldu ki hala inanasım gelmiyor.

 Tyrion 2 sezondur maymuna dönmüştü. Bu sezon Sansa ile kendilerini öldürmeye hazırlanmaları, Jaime'ye vedası, Jaime ve Cersei'nin cesedini bulması gibi duygusal yoğunluğu olan nadir iyi sahnelerde yer alıyordu. Ama yine de sürekli aptalca işler yapmaya devam etti. Yine de finalden en avantajlı çıkan isim kendisi olabilir. Bu avantajını Jon'u Duvar'a göndermemek için kullanmasını da dilerdim.


 Şu an son bölümün IMDb puanı 4,5 ve 8 altına düşmeyen bir dizi için bu korkunç bir rakam. Bu kadar iyi başlamış ve devam etmiş bir işin bu kadar kötü ve sanki aceleye gelmiş gibi bitmesi insanları çok üzdü. Keşke dizi kalitesini ve çizgisini hiç bozmadan bitme imkanı bulsaydı. İnternette zilyon tane teori var diye en altyapısı olmayan, anlamsız senaryoyu eleme yöntemiyle oluşturmasalardı. İyi olan her şeyi gözden çıkartarak niye izledim bu diziyi vs. diyecek halim yok. Televizyona milyonda bir gelecek müthiş bir iş izledik. Sonu ise daima büyük bir hayal kırıklığı olarak hatırlanacak. Hepimiz bir yatırım yaptık, diziyi izledik, kitapları okuduk, teorileri okuduk, keyifle zamanımızı verdik ama sonunda yatırımımız elimizde patladı.

 Bu Buz ve Ateşin Şarkısı hakkında konuştuğumuz son yazı değil, çünkü kitaplar henüz bitmedi. Şayet yayınlanırlarsa en azından mantığa oturtulmuş bir hikayeye sahip olacağımıza inanıyorum. Sonuna rağmen böyle bir işi izlememize vesile olmuş herkese saygı duyuyorum. Eşekherif'e de ayrıca teşekkür etmek lazım tabii ki :)

5 Mayıs 2019 Pazar

Lady Stardust'a Merhaba

Pazar, Mayıs 05, 2019 2
Lady Stardust'a Merhaba
 Merhaba!
Sayamayacağım kadar uzun zaman oldu buraya uğramayalı. İtiraf etmek gerekirse artık aklıma bile gelmiyordu burası. Şimdi yaz geldi, umuyorum ki sınav senesi olayı hayatımdan çıkmak üzere ve ben de buraları özler oldum. 

Henüz 13 yaşında aldığım Kitap Kuşu adı beni rahatsız ediyor artık. 2013-2014 yıllarında Blogspot kitap ve makyaj blogları tekelinde ilerliyordu. Daha önce de aynı tema üzerinden blog denemelerim olduğu için kitap kısmı beni cezbetmişti. Lise sona kadar makyaj malzemeleriyle ilgim alakam da olmadı zaten. Eh, 13 yaşımda olmanın vermiş olduğu bir öykünme hissiyle hala çok sevdiğim Kitaplık Kedisi gibi kitap ve hayvan kombinasyonlu birkaç bloga benzemek istemiştim ben de ve bu adı almıştım. O zamanı hatırlıyorum; pembe pembe, kuşlar, böcekler ve Kore dizisi ünlüleri fotoğraflarıyla dolu bir blogum vardı. Benim yaşım büyüdükçe kendimi arayışım devam etti, pek çok tarz denedim ve bunların hepsi bir şekilde buraya yansıdı. Örneğin her gencin geçirdiği gotiklik dönemini de buraya yansıtmıştım. Simsiyah bir blog tasarımı, metal-rock karışık müzik listesi, depresif yazılar... Sonra vejetaryen olduğum ve dünyayı değiştirebileceğime inandığım kendi çapımda aktivistlik tasladığım bir dönem gelmişti, sosyal sorumluluk projelerine bilinç kazandırmaya çalışıyordum kendimce. Şu an dönüp baktığımda sanki çevre kirliliğinin farkında olan tek insan benmişim gibi yazılar görmek bana çok komik geliyor :) Ben bile bir şekilde 100-150 kişiye hitap ederek değişik evrelerle dolu bir ergenlik yaşamışım, medya önünde büyümek zorunda kalan çocuk ünlülere buradan sabır diliyorum.

Şu an 18 yaşındayım, 19'a yaklaşıyorum. Dünyayı çözmedim belki ama dönemsel değişimlerim en azından 20 öncesi son yaşlarım için nihai sonucunu aldı. Yazdığım saçma sapan şeyleri de kendimi görmek, o zamanları hatırlamak için bırakacağım. Blogumun adını da değiştiriyorum, aklıma daha iyisi gelmediği sürece Lady Stardust olarak devam etmek istiyorum. Uğramadığım bir kitap alıntıları blogum vardı, adına yaraşacak şekilde Kitap Kuşu bundan sonra orası olacak :)

Sınavıma yaklaşık 40 gün kadar kaldı. Umarım dualarınızı benden esirgemezsiniz. Sınavdan sonra ben de eskisi gibi buralarda olacağım. Şimdilik hiç vaktim olmadığı için Twitter'da yazıyor olacağım. Herkese kocaman sevgiler!