Dün heyecanla Taylor Swift şarkılarını sıraladım, bugün albüm geldi. Türkiye saatiyle sabah 7 gibi çıktı sanırım. Ben bugün erken uyanmıştım ama hemen dinlemek istemedim. Biraz bekledim, öğlene doğru dinledim. Böylesine popüler bir ismin yeni işini dünyayla aynı anda dinlersem insanların anlık fikirlerini merak ediyorum, sosyal platformlardan canlı olarak okumaya çalışıyorum. Öyle olunca başkalarının fikirleri beni de etkileyebiliyor, ben de sadece kendi fikirlerimi dinlemek istedim sanırım. Tabii ki tek dinleyişle fikirlerim kesinleşmedi ama ilk izlenimim kocaman bir hayal kırıklığına uğradığımdan ibaret maalesef. Biraz daha dinleyince ve albüme dair fikirlerim oturunca muhtemelen buraya da bir şeyler karalarım ancak şimdilik ben Folklore'dan devam edeceğim.
Son günlerim hızlı ve yoğun geçiyor, nereye gittiğimi bilmediğim ama geride kalmamak adına kalabalıkları takip ettiğim bir yarışta gibiyim. Bir de sürekli ufak tefek rahatsızlıklar yaşıyorum. Yorgun olduğumu hem ruhen hem bedenen hissettiğim için hazır vizelere tek basamaklı günler kalmamışken şu yarışa ufak bir ara vermek istedim. Boğaz'ın o hafif yağmurlu, serin havasına ihtiyacım varmış meğer. Bir süredir görüşemediğim bir arkadaşımla buluştum, Rumelihisarı taraflarına gittik. Boğaz manzarası eşliğinde sıcak bir kahve sonrası vapur saatine yetişebildiğimiz yere kadar gidelim diyerek başladık yürümeye, kısmetimiz Emirgan İskelesi’ne kadarmış. Bu rotalarda yürümenin ayrı bir keyfi var ve İstanbul'da başka yerlerde olmayan bir keyif bu, vapurla Beşiktaş veya Kadıköy’e geçtiğimde onun kırıntısı bile kalmıyor çünkü. Tüm olayı en azından hafta içinde deneyimlenebilen sakinliği sanırım. Al kahveni, yürü. Yalıların önünden geçerken "Burada kimler kimler var, ne hayatlar yaşıyorlar acaba?" diyen meraklı ama bunu çok da belli etmeyecek temkinli gözlerle etrafa bak. Hep içinde "Sakin ol champ, evdeyim." diyecek insanların olduğu bir yalıyı bizzat içeriden görmek istemişimdir.