Özgün adı: L’Étranger
Yazarı: Albert Camus
Çeviren: Samih Tiryakioğlu
Sayfa sayısı: 110
Yayınevi: Can Yayınları
Fiyatı: 10,50 TL
1942'de yayımlanan Yabancı, romancı, tiyatro yazarı ve düşünür olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yalnız Fransa'da değil tüm dünyada kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen Albert Camus'nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Romanda, bir Arap'ı öldüren ama bu suçtan çok, gerçek duygularını dile getirdiği ve toplumun istediği kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir "yabancı" aracılığıyla, XX. yüzyıl insanının içine düştüğü yabancılaşma anlatılır. Bir türlü ele geçirilemeyen "anlam"ın sürekli aranışını, bilincin toplumdan ve dış dünyadan kopuşunu, topluma yabancı duran kahramanın çevresiyle ve toplumla arasındaki çatışmayı anlatan roman, büyüleyici gücünü arka plandaki derin ve suskun acıdan alır. Camus, genç kahramanı Meursault'nun dış dünya ile arasına koyduğu mesafeyi, kendine ve topluma yabancılaşmasını, annesinin ölümü dahil her şeye nesnel bir biçimde yaklaşmasını ustalıkla dile getirir. (arka kapaktan)
Etkileyici olduğu kadar karmaşık bir kitap okudum şu iki gün içerisinde. Bitirdiğimde hemen sindiremedim, bu yüzden bir gün kitap üzerinde düşünmem gerekti. Yine de pek başarılı bir yorumlama yapamadım.
Gayet açık cümlelerle ve başarılı tasvirlerle ilk bölüm başlıyor, yani kitabın ilk yarısı. Bu ilk yarısına dek bu yabancıyı tanıyoruz. Kitap asıl ikinci yarısında başlıyor. Meursault yabancıdır; çünkü bir amaç doğrultusunda yaşamamaktadır. Sadece yaşamaktadır.
Benim için sarsıcı, ters köşe eden bir kitap oldu. Bir yandan da rahatsız edici bir şekilde gerçekçiydi. Çünkü oldukça içten bir kitap; siz de kitabın içtenliğini ve gerçekçiliğini her kelimede hissediyorsunuz. Kitabın bu kadar ses getirmesi hiç şaşırtıcı değil.
Söyleyecek fazla bir şeyim yok doğrusunu isterseniz, okuyarak çok şey kazanmış olursunuz diyerek sonlandırayım en iyisi.
"Ben öldükten sonra insanların beni unutacaklarını nasıl çok iyi anlıyorsam, bunu da kendim için öyle doğal buluyordum. Ölümümden sonra insanların artık benimle hiçbir alışverişi kalmıyordu. Hatta bunu düşünmenin bile acı olduğunu söyleyemezdim. Aslında, insanın eninde sonunda alışmayacağı hiçbir düşünce yoktur."
"İnsan madem ki ölecektir, bunun nerede ve nasıl olacağının önemi yoktur, apaçık bir şeydir bu."