Epeydir uzaktan takip ettiğim Ağaç Ev Sohbetleri’nin bu haftaki konusu ilgimi çekti, ben de yazmak istedim. Gelecek haftalarda etkinliğe düzenli katılabileceğimi sanmıyorum ama ilgimi çeken konuları buraya taşımaya çalışacağım.
Bu haftanın konusu çok sevgili deeptone’dan. Kendisi sormuş:
“Kitap okurken kitaba notlar alır mısınız? Satırların altını çizer misiniz? Nasıl çizersiniz? Kitaplarınızı kaplar mısınız? Nasıl kaplarsınız?”
Eskiden kitaplarıma en ufak bir hasar ya da zarar gelmesini istemediğim için çok dikkatli davranırdım. Altını çizmek isteyeceğim satırların başına ve sonuna çok ince tırnak işaretleri koyar, sayfalarına da post-it takardım. Kitapla işim bitince alıntıları bir deftere geçirir, tırnak işaretlerini titizlikle siler ve kitabı yeniymişçesine rafa kaldırırdım. Sonradan defterin yerini dijital ortam almıştı tabii. Yazdığım tek not ise ilk sayfada adım ve kitabın alındığı tarih olurdu.
Üniversiteye geçtiğimde ise işler değişti. Kurgu dışı kitapları eskiye göre çok daha fazla okumaya başlayınca kendimi altını çizmem, işaretlemem ve hatta üstüne not almam gereken pek çok okuma tecrübesinin içinde buldum ve bu döngüyü tekrarlamaya daha fazla zaman ve enerji ayıramadım. Böylece bu dönemde bu huyumu kırdım. Şimdi istediğim gibi çiziyorum, işaretler koyuyorum, bazen çok kullanılmayan sözcüklerin anlamlarını yazıyorum; kısacası bu konuda özgürce davranıyorum. Alıntıları unutmamak için hâlâ dijital ortama aktarıyorum ancak artık teknolojinin nimetlerinden faydalanıyorum, kamerayı yazıların üstüne tutunca tüm yazıları tarayıp kopyalama seçeneği çıkıyor. Üşenirsem de fotoğrafını çekip aynı yere aktarıyorum.
Ancak yine de hâlâ kitap üstüne not almayı pek sevmem. Kitaplarımı sıkça ödünç verdiğim için eğer içinde notlarım varsa kendimi fazlasıyla kişisel bir dünyayı tüm kırılganlığıyla başkalarına açmış hissederim. Bu sebepten her zaman etrafta bir not defteri bulundururum ve not mantığına girecek şeyleri sayfa numarasını da belirterek bir deftere yazarım. Bazen kitap üstüne post-itlerle yazdığım da olur, onları sonradan deftere yapıştırırım. Etrafta defter bulamayınca atladığım telefonumun notları da bu konuda epey dolu doludur, hatta orada defter kağıda kıyasla çok daha taze fikir ve hislerimin olduğunu düşünürüm hep.
Ailemden ya da büyüklerimden bana keşfedilecek kütüphaneler kalmadığı için bir şeyi okuyacaksam genelde kendim satın almam gerekti. Bu sebeple kitap kaplamaya hiç ihtiyacım olmadı ama tabii 10-15 yıl içinde bile kitapların vaziyeti nasıl olur bilemiyorum. Hoş, bunları söylüyorum ama hepsi bahane aslında, çünkü ben ilkokulda annemle kitap kaplama günlerimizden nefret ederdim. O kitapları tek tek kaplamakla uğraşmak beni o kadar sıkardı ki Grup Hepsi, Winx Club ve High School Musical'lı o parlak kapların güzelliği hiç fayda etmezdi. Hazır kapları severdim gerçi, onlardan bulunca hemen alırdım.