Son zamanlarda sinema adına heyecan uyandıran gelişmeler yaşanıyor. Çok iyi getirisi olacağına inanılan bazı iddialı filmler gişede çakılıyor, düşük bütçeli ancak orijinal filmler gişede büyük karşılık görüyor. Hâl böyle olunca yapımcılar dev filmlerin seyirciyi kendine çeken bir yanı olması için çabalıyor, karşımıza John Wick: Chapter 4 ya da Top Gun: Maverick gibi sinematik anlamda doyurucu işler çıkıyor. Öte yandan Ant-Man and the Wasp: Quantumania veya Black Adam gibi filmler marka değerinin ya da oyuncunun her şey olmadığını gösteriyor.
Yakın zamanda vizyona giren M3GAN, Scream VI ve Cocaine Bear gibi filmlerin iyi geri dönüşlerinin yanı sıra vizyon takviminin ilerisi de göz dolduruyor. Özellikle yaz aylarına yaklaştıkça hem popüler sinema hem bağımsız sinema dikkatleri üstüne çeken işlerle dolu. Greta Gerwig’in yönetmen koltuğuna oturduğu; fragmanı ve yayınlanan fotoğraflarıyla geçtiğimiz günlerde interneti sallayan Barbie, bu senenin en çok heyecan uyandıran işlerinden biri mesela. Christopher Nolan'ın Barbie ile aynı gün vizyona giren Oppenheimer'ı da yaz sıcağında sinema salonlarının dolu olacağını şimdiden gösteriyor gibi. Midsommar ve Hereditary'nin yönetmeni Ari Aster'ın yeni filmi Beau is Afraid'in yanı sıra Wes Anderson'ın yeni filmi Asteroid City de ünlü yönetmenlerin dikkat çeken diğer işlerinden.
Seri filmlerden Indiana Jones and the Dial of Destiny'nin Cannes'da açılışını yapmasına artık sayılı günler kaldı. Yılın sonlarında yayınlanacak Dune: Part Two ve The Hunger Games: The Ballad of Songbirds and Snakes gibi filmleri saymıyorum bile. Marvel'ın izleyicide heyecan uyandırma potansiyeli olan filmlerinden Guardians of the Galaxy Vol. 3 önümüzdeki ay vizyona giriyor. Animasyon cephesinde de işler yolunda. Merakla beklenen Spider-Man: Across the Spider-Verse yazın sinemaları renklendirecek. Pixar'ın Elemental'ı yolda, Your Name'in yönetmeni Makoto Shinkai'ın yeni filmi Suzume ise mayıs ayında Türkiye'de vizyona giriyor.
Başka Sinema bizleri her zaman olduğu gibi festival filmlerine doyurmaya hız kesmeden devam ediyor. Hafta sonu başlayacak İstanbul Film Festivali'ne bilet fiyatlarının cep yakması ve zaman uyuşmazlığı sebeplerinden gidemeyecek olsam dahi izlemek isteyeceğim filmleri sonradan vizyonda yakalayabileceğimi düşünüyorum. Şimdilerde gözüm geçen sene Cannes'da Jüri Ödülü'nü EO ile paylaşan Le otto montagne ve festivalde yarışan Tchaikovsky's Wife'ta.
Reddit'te frostkaiser nickli kullanıcının paylaşımından alınmıştır. |
Ama popüler sinema bazında bir sıkıntı yok değil. Gerek vizyon filmleri gerekse gelecek filmler; devam filmleri ve yeniden çevrimlerden geçilmiyor. Yakın zamanda Shrek 5, 2016'da yayınlanan Moana'nın live-action versiyonu, Harry Potter filmlerinin HBO'da dizi formatında yeniden çevrimi duyuruldu. Yüzüklerin Efendisi'nin prodüksiyon aşamasında işleri var. John Wick'in gelecek sene vizyona girecek bir spin-off filmi var ancak son filmin başarısından sonra serinin devamının geleceğini tahmin etmek pek de zor değil.
Disney zaten kocaman bir spin-off ve yeniden çevrim fabrikasına dönüştü. Biz Toy Story'nin öyküsü tamamlandı zannederken şirket 5. filmi duyurdu. Çok sevilen Frozen ve Zootopia'nın devam filmlerinin gelmemesi şaşırtıcı olurdu. Biz bunları konuşurken bir yerlerde Marvel'ın Sinematik Evreni yeni yapımlara onay veriyor. Marvel dışında DC ve Star Wars gibi dev evrenler de tam gaz devam ediyor tabii.
Hâl böyleyken dünya çapında en çok hasılat yapan 10 filmin 6'sının devam filmi, 1 tanesinin yeniden çevrim filmi; animasyonda ilk 10'un 7'sinin devam filmi, 1'inin yeniden çevrim filmi olduğu bilgisi kimseyi şaşırtmayacaktır. Deep'in geçen sene Oscar adaylıkları hakkında yazdığı yazıda bahsettiği gibi, Amerikan sineması özgün içerik konusunda kan kaybediyor.
Tabii ki sektörün bu ağırlıkta ilerlemesi tesadüf değil; çünkü yeniden çevrimler, devam filmleri çok ciddi derecede iş yapıyor. Hatta devam filmleri genellikle öncül filmlerinden daha fazla hasılat yapıyor. Ama buradaki asıl sorun şu: Yapımcılar parayı gördükçe seri ruhunu yitirip kitlesinden kendini soğutana dek devam filmi çekmeye devam ediyor. Matrix'in 4. filminde geçtiği gibi, stüdyolar serilerin yaratıcıları olsa da olmasa da bu işleri bir şekilde devam ettiriyor, o yapım artık yaratıcısının elinden çıkıyor. Evet, kabul ediyorum, bu sistemde iyi işleri de fazlasıyla izliyoruz. Ama 1 iyi iş için 5 farklı kötü iş izlememiz gerekiyor. Devam filmleri gişede dibi boylayıncaya ya da eleştirmenler tarafından yerden yere vuruluncaya kadar dibi sıyrılıyor, sonrasında da seriler yeniden canlandırılıyor. Tam da bu yüzden, pandemi öncesinde yayınlansa hasılat garantisi olacak filmlerin vizyonda sürünmesi gerçeğinin emekçiler adına olmasa dahi sinema adına olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyorum.
Bir yandan artık dünya sinemasına göz yumulmuyor oluşu ve Hollywood dışı sinema sektörlerinin dünya çapında hızlı yükselişi bizlere sadece bağımsız sinema festivallerinde değil, Oscar serüvenlerimizde bile bambaşka hikâyeler, bambaşka anlatı tarzları izleme şansı sunuyor. Sanırım beni en çok heyecanlandıran da bu çünkü hele insan bir de Türkiye gibi bir ülkede yaşayınca sinemaya verdiği para için kırk kez düşünmesi gerektiği için yatırımı doğru yere yapmak gerekiyor.
Bu yazı pek de bir sonuca bağlanmayacak gibi, çünkü bu işin dengesinin nasıl kurulabileceğine dair hiçbir fikrim yok. Eh, yazının başında sinema adına olumlu gelişmelerde bir sürü devam filmini saydıktan sonra devam filmleri yapılmasın diyecek hâlim de yok zaten. Ben sadece olağanüstü durumların yol açtığı sonuçlarla, deneme yanılmayla olan biteni gözlemleyebiliyorum ve kendi hâlinde bir sinemasever olarak fikirlerimi yazıyorum, çözümü de artık stüdyolar düşünsün :)