Nosedive |
İki yıl sonra Black Mirror ekranlara artık bir Netflix dizisi olarak döndü. Ben de yaklaşık bir ay önce diziyi izlemiş ve yorumlarımı da burada sizlerle paylaşmıştım. Şimdi de bu altı bölümü burada kendimce yorumlayacağım. Yazının devamı diziye dair spoiler niteliğinde detaylar taşıyor, izlemediyseniz okumayın derim.
İlk bölüm yani Nosedive, bizlere hiç uzak olmayan bir hikayeyi konu alıyor. İnsanlar akıllı telefonları aracılığıyla birbirlerine 5 üzerinden puan veriyor. Bu puanlama fotoğraflara ya da bizzat kişiye olabiliyor. 4,5 puanın üstünde olan kişiler de hayatın daha önemli "kullanıcıları" oluyor. İnsanın aklına günümüz sosyal medyasının gelmemesi imkansız tabii ki. Sosyal medya, hayatımızı muhteşem göstermek için ideal yüzlerce platformdan oluşuyor. Her akşam yemeğinizi lüks bir mekanda yemiyor olsanız da, Instagram oraya gittiğiniz bir akşam bunu çevrenizdekilere göstermek ve statü atlamanızı sağlamak (!) için var zaten, değil mi? İşte bunu, hayatını mükemmel gösterme çabasını seçilebilecek en doğru oyuncularla diğer bölümlere göre daha az sarsıcı ama güzel bir biçimde bizlere sundu Black Mirror. Davranışlardan puan alındığı ve puan ortalaması hayat statüsünü yansıttığı için insanların ne kadar samimiyetten uzak olabileceğini de görmüş olduk. Ama dediğim gibi, bu bize hiç uzak bir konu değil. Her gün görebileceğiniz şeyler aslında bunlar. Bu arada bölümün yönetmeni Joe Wright, eklemeden olmaz.
Playtest |
İkinci bölüm Playtest'in ne anlattığı bir süre anlaşılmasa da sezonun etkileyici bölümlerinden biriydi. Paranoya, psikoloji vs. konular artan sanal gerçeklik üzerinden Black Mirror'a has bir rahatsız edicilikle anlatılıyor. Bölümün Inception başta olmak üzere başka filmleri hatırlatacak bir senaryoya sahip olması genel olarak seyircilerin hoşuna gitmemiş ancak ben böyle düşünmedim. Çok derinlemesine ve özgün olmasa da güzel bir yorum getirilmiş, sonlara doğru temposu inanılmaz artmış ve finalini de çok sarsıcı bir şekilde yapmış bir bölüm olduğunu düşünüyorum.
Shut Up and Dance |
En çok bu bölümü yazarken tereddüt ediyorum, çünkü hâlâ etkisinden çıkamadım. Bu bölümde, Kenny isimli, 19-20 yaşlarında, kendi hâlinde görünen genç bir erkeğin başına gelenleri izliyoruz. Bir gün bilgisayarının kamerasından bazı görüntüleri kendisine e-posta olarak gönderiliyor ve kimliği belirsiz kişilerin talimatlarına uymak zorunda kalıyor. Bu esnada da kendisine şantaj yapan aynı kişilerin başka kişilere de benzer yöntemlerle şantaj yaptığını izliyoruz. Ama sonunda bölüm boyunca acıdığımız, "Neden böyle yapıyorlar?" diye düşündüğümüz kişinin pedofil olduğunu öğreniyoruz! Ahlaki açıdan seyirci 2. sezonda White Bear bölümünde yaşadığına benzer bir şok yaşıyor. Sonlara doğru Exit Music eşliğinde, dizideki ince detayları da hatırlayarak kendimi gerçekten çok kötü hissettim doğrusu. Başroldeki Alex Lawther takdire şayan bir performans sergilemiş.
San Junipero |
San Junipero hiç şaşırtıcı olmayarak en konuşulan bölüm olmayı başardı. Ben bu bölümdeki "dünyadaki cennet" fikrine bayılmış olsam da bölümden çok etkilendiğimi söyleyemem. Zaten uzun bir süre seksenli yıllardaki gayet sıradan bir hikayeyi izledik, işin bilim kurgu yanı sonradan ortaya çıktı. Bölümdeki bilim kurgu fikirlerini çok beğendiğimi ancak bölümün sıradan bir yorum getirdiği fikrindeyim. Ama asla hakkını yemiyorum; seksenler de, doksanlar da, iki binler de sinematografik olarak baktığınızda kusursuz olmuştu.
Men Against Fire |
Çok güzel bir distopik hikaye anlatılıyor dizinin beşinci bölümünde. Askerlerin merhamet duyguları olmasın diye kendilerine takılan bir çiple aslında çaresiz durumda olan insanların kötü olarak gösterilmesi sağlanıyor. Başkarakterimiz de, kendi çipindeki bir problem yüzünden bu insanları normal görüyor. Olanlar seyirciyi çok şaşırtmasa da bu bölümün dizinin eski bölümlerine en yakın bölümlerden biri olduğunu düşünüyorum.
Hated in the Nation |
Bana kalırsa sezonun en iyi bölümü 1 buçuk saatlik final bölümüydü. Bu bölüm, yine hiç yabancı olmadığımız, hatta her gün yenisiyle karşı karşıya kaldığımız sosyal medyada linç olayını konu alıyor. Olaylar, bal arılarının soyu tükendiği için insanların onların bir kopyasını ürettiği bir gelecekte geçiyor. Bu sisteme bir şekilde giren biri her gün Twitter'da #DeathTo etiketiyle en çok ismi yazılmış kişinin ölmesini sağlıyor. Biz de bu durumu çözmeye çalışan dedektiflerin gözünden hikayeyi izliyoruz.
Linç kültürüne hepimiz bir şekilde aşinayız. Belki bazen bizler de katılıyoruz. Ama bir kişinin ölüm fermanını sosyal medyanın gücü ile verebileceğimizi düşünmek çok korkunç bir fikir. Bölümün bu konuyu bir film tadında ele almasını takdir ettim. Ucu açık bir şekilde sona ermesi ise en sinir bozucu yanıydı bölümün.
2017'de geri dönene kadar şimdilik Black Mirror'dan bu kadar. Dizi 1. ve 2. sezonlarındaki sürekli rahatsız eden atmosferini kaybetmiş olsa da sürükleyiciliğini kaybetmemiş. Ben bu sezonu çok beğendim, bir kez daha kara aynadan bizlere bakmış oldum. Bu sezonda müzik kullanımı aşmış seviyedeydi, bunun yanına izleyicisini kendine hayran bırakan çekimler eklenince tadından yenmez olmuş. Netflix'e geçtiği için olan kaygılarımı boşa çıkarttı. Yine de siz eski bölümlerde olan o İngiliz dizisi atmosferini beklemeyin derim. Çünkü doğal olarak artık o yok :)
Çok duyuyorum bu diziyi. Ben de başlayayım bari.
YanıtlaSilSeveceğinize eminim!:)
SilNe güzel anlatmışsın hemen açıp izleyesim geldi.
YanıtlaSilİlk sezondan sonra arada kaynamıştı, hafta sou başlayayım tekrar
Sevgiler
Çok teşekkür ederim, ama diziden epeyce şeyi de söylemiştim, umarım izlerken keyfinizi kaçırmaz :(
SilSevgiler!
bu diziyi sürekli duyuyorum ama hiç ilgimi çekmemişti. Altı bölümü de o kadar güzel anlatmışsın ki izlemek istedim. Evdeki internet sorunu çözüldüğünde izleyeceğim dizilerden biri olacak.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Şule abla :)) İzlemeni kesinlikle tavsiye ediyorum ancak bölümlerden detaylar vermiştim, umarım izlerken keyfini kaçırmaz :(
SilYok, ben spoiler yemekten rahatsızlık duymam hatta hoşuma gider :-)
SilSorun yok o halde :D
Sil