Oscar 2022 Filmleri Maratonu #2 - vulnicure

19 Şubat 2022 Cumartesi

Oscar 2022 Filmleri Maratonu #2

 

Merhabalar,

Bu yazımda duyurduğum Oscar'a aday filmler maratonuna devam ediyorum. House of Gucci bu girişimim için ideal başlangıç olmamıştı ancak bu hafta izlediğim filmler beni sezona dair rahatlattı. Hatta Matrix dışında bu yıl ilk defa sinemaya gitmeme vesile oldu bu haftaki filmlerden biri.

En son "Aday olan tüm filmleri izlemeliyim!!" diye hırslandığımda sırf izlemek için izlediğimden olsa gerek, çoğu filmden kopmuştum. Şimdi o dönemin filmlerine bakınca bazılarını izlediğimi hatırlayamıyorum bile. Tekrar bunu yaşamayı hiç istemediğim için bu süreci bir zorunluluktan çok hobi seviyesinde tutmaya çalışıyorum ve şimdilik çok da iyi gidiyor. Önümde 13 film, 1 aydan birazcık uzun bir de zaman dilimi var. Bakalım nasıl geçecek :)


CODA

Adaylıklar: En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Troy Kotsur)

CODA (Child of deaf adult) yani ebeveyn(ler)i işitme engelli olan çocuklar için kullanılan bir kısaltma. Bu film de lise son sınıftaki Ruby isimli CODA bir kızın hikayesini anlatıyor. Bir tane de abisi olan Ruby, ailesinde işitme engeli olmayan tek kişi olduğu için onların aile işinde en büyük yardımcıları. Film Ruby'nin müziğe duyduğu ilgiyi keşfetmesiyle ailesinin işi arasında yapması gereken seçimi konu alıyor.

CODA Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisi dışında aday olduğu kategorilerde iddialı olmasa da sıcak hikayesiyle izleyiciyi dünyasına çekmeyi çok iyi başarıyor. Film coming-of-age yani ergenlikten yetişkinliğe geçiş evresi filmlerinin klasikleşmiş olay örgüsü ve temposunu kullanıyor ancak karşımızda her gün tanık olmadığımız bir hikaye var. Yine de bu hikaye hiçbir şekilde dramatize edilmiyor; tüm doğallığıyla, artı ve eksileriyle genç bir kızın bakış açısından hayatını bulmasını izliyoruz sadece. Filmin müzikal unsurları da tüm bunların yanında kocaman bir bonus.

CODA yeni şeyler anlatmıyor belki ama kendini sevdiriyor, böyle hikayeleri ekranlarda görmeye daha çok ihtiyacımız var. Film gençlik hikayelerini ve film içinde müzik kullanımını sevenlerin de aynı şekilde beğenisini kazanacaktır diye düşünüyorum.


BELFAST

Adaylıklar: En İyi Film, En İyi Yönetmen (Kenneth Branagh), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Judi Dench), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Ciarán Hinds), En İyi Özgün Senaryo (Kenneth Branagh), En İyi Ses, En İyi Özgün Şarkı (Van Morrison - Down to Joy)

1960lar'ın sonunda Kuzey İrlanda'nın Belfast kentinde Buddy isimli küçük bir çocuğun gözünden dönemde yaşanan çatışmaları ve bunun Buddy'nin ailesine yansımalarını yönetmenin yarı-otobiyografik senaryosuyla konu alıyor film. Buddy'nin çok sevdiği Belfast'ta çatışmaların şiddeti artarken anne ve babasının kalmak ya da dışarıda bir hayat kurmak arasında bir seçim yapması gerekiyor.

Belfast odak noktasına küçük bir çocuğu alması sebebiyle çok naif bir film. Buddy'nin yaşı onun dünya algısını da küçük kıldığı için etrafında yaşananların büyüklüğünü her zaman kafasında oturtamıyor, bunu da filmin kırılma noktası olan bir sahnede çok iyi gözlemleyebiliyoruz. Bu naif ve çocuksu bakış açısı filmin en güçlü yanı. Ailenin verdiği hayat mücadelesine tanık olurken onların kendi aralarında geçirdikleri mutlu anları Van Morrison eşliğinde, çok iyi bir görsellikle izlemek filme büyük bir artı katıyor. Ancak filmin en güçlü yanı oyuncuları, zaten yardımcı kategorilerde iki tane adaylıkla taçlandırılıyor bu durum. Tüm oyuncular o kadar doğal ve süssüz oynamışlar ki Buddy'nin Belfast'taki küçük dünyasındaymış gibi hissetmemek elde değil.

Çocukluğa has masum duyguları, aileyi, şehirde geçirilmiş anıları kutlayan; hikaye anlatımı duygusal yönüyle ağır basan, sade ama kullandığı sinema diliyle bu sadeliği çok hoş kılan bir filmdi Belfast. Filme dair yapacağım tek eleştiri lokuma edilen laflar olsa gerek :D Lokum size ne etti, neden o kadar kötülediniz ya? :)


LUCA

Adaylıklar: En İyi Animasyon

Film bir deniz yaratığı olan Luca'nın Alberto ile tanışması sonrası bir İtalyan sahil kasabasında geçirdiği macera dolu yazı ve kendini bulma hikayesini konu ediniyor.

Luca, mecazi ve hakiki anlamlarıyla sudan çıkmış bir balığın hikayesi. Hikaye açısından Pixar'ın en iyi filmlerinden değil kesinlikle ama kurduğu dünya çok özel. Bu filmi izleyip de İtalya'da bir sahil kasabasında yaz tatili geçirmek istemeyen olmayacaktır. Ancak bu rengarenk dünya kadar filmin alt metni de özel. Luca, "farklı" ve dışlanmış çocukları konu ediniyor çünkü. "Bazı insanlar onu asla kabul etmeyecek. Ama bazıları edecek. Ve o, iyi olanları bulmayı biliyor gibi görünüyor." çocuklara hitap eden bir animasyon filmi için çok güçlü ve önemli bir mesaj. 

Bu filmi ne kadar sevsem de animasyon kategorisinde benim favorim hala The Mitchells vs. The Machines. Ayrıca Encanto'nun başarısını da göz önünde bulundurunca Luca kategoride güçlü bir aday değil gibi diye düşünüyorum. Yine de animasyon severlerin kaçırmaması gerekiyor.


DRIVE MY CAR

Adaylıklar: En İyi Film, En İyi Yönetmen (Ryusuke Hamaguchi), En İyi Uluslararası Film

Haruki Murakami'nin Kadınsız Erkekler'deki aynı adlı öyküsünden uyarlanan Drive My Car, Yusuke Kafuku isimli oyuncu ve tiyatro yönetmeninin hayatını derinden etkileyen bir olay sonrasında Vanya Dayı oyununu sahneleme sürecinde yaşadıklarını konu ediniyor.

Aslında bu filmi burada birkaç satıra sıkıştırmayı istemedim, kendine ait bir yorum yazısını yazdıracak kadar derinden etkiledi beni ama önce Vanya Dayı ve Kadınsız Erkekler'i okumak, sonra da filmi tekrar izleyip bu işe kalkışmak yönünde bir karar aldım. Yine de kısacık da olsa bir şeyler söylemek istiyorum.

Film pişmanlık ve yas gibi ağır duyguların neden olduğu "hayata devam edebilme" sorununu; kabullenme ve yüzleşme süreçleriyle, tiyatro ve edebiyatla tam anlamıyla iç içe geçirerek ele alıyor. Aynı zamanda bir dil filmi Drive My Car. Hatta film içindeki tiyatro oyunu bile çok dilli bir şekilde sahneleniyor çünkü oyunun temeli karakterlerin konuştuğu dil ne olursa olsun o metinde saklı. Filmin 3 saatlik uzun süresi pek çok kişiyi korkutsa da ben bu sürenin filmin ilmek ilmek işlenişi için uygun olduğunu düşünüyorum. Cinemaximum'un herhalde bir yarım saat süren reklamları yorucuydu asıl :)

Drive My Car, 2021 sinemasında The Worst Person in the World ile birlikte en sevdiğim iş oldu. Her ikisini de sinemada izleme şansı bulduğum için mutluyum, böyle filmleri sık sık vizyonda göremiyoruz çünkü. Her ikisi de En İyi Ulusal Film kategorisinde aday ancak genel tepkilere bakılırsa Drive My Car'ın şansı çok daha yüksek görünüyor.


SPENCER

Adaylıklar: En İyi Kadın Oyuncu (Kristen Stewart)

Film, Prenses Diana'nın kraliyetin üzerinde kurduğu baskı, Prens Charles ile sorunlu evliliği ve medyada koruması beklenen sıkı "prenses" imajının ruh dünyasına etkilerini 1991 yılının Noel tatili süreci içerisinde anlatıyor.

Hani bazen öylesine bir film açarsınız, filmden çok da beklentiniz yoktur ama film iyi çıkar, siz de bittiğinde şaşkınlıkla karışık bir tatmin hissiyle dolarsınız ya, Spencer bana tam olarak bunu hissettirdi. Kraliyet ailesini sevmiyorum, temsil ettikleri hiçbir şeyi onaylamıyorum ve güncel üyelerine dair yapımlarla ilgilenmiyorum ancak yine de içten içe Diana'ya büyük bir sempati duyuyorum. Bu film de zaten kendisinin hayatına bir şekilde vakıf olduğumu fark ettirdi bana ama bunu Pablo Larraín'in eşsiz sinema üslubundan ve Portrait of a Lady on Fire'ın görüntü yönetmeni Claire Mathon'ın estetik vizyonundan izlemek beni büyüledi desem yeridir. Kristen Stewart'ın oyunculuğu gördüğüm kadarıyla izleyiciler arasında tartışmalı, bense beğenen taraftayım. Bir ara izlediğim kişinin Kristen olduğunu kendime hatırlatmam gerekecek kadar kaptırdı beni hayat verdiği karaktere.

Film bir dakikalığına bile merkezini Diana'dan çekmiyor ve izleyiciye yaşadıklarının bu yalnız bırakılmış kadının psikolojisinde yarattığı yıkıcı sonuçları çok iyi gösteriyor. Ayrıca filmin metaforik yönü çok yüksek, bu tür filmleri çözümlemeyi sevenler için keyifli bir izleme deneyimi olacağına eminim. Klasik biyografi filmlerinden sıkılanlar için müthiş bir alternatif.

10 yorum:

  1. Spencer'i sinemada mı izlediniz, ben bir türlü bulamadım. Oscar maceramda şimdilik eksik West Side Story ile :)
    The Worst Person in the World'u da bir arkadaş yolladı ama Norveççe, alt yazı da yok izleyemedim o yüzden. Onun dışında neredeyse bitti...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, internette telif yediği için indirip izledim ben. Burada paylaşmam doğru olmaz sanırım ama isterseniz özel olarak ulaşıp söyleyebilirim indirdiğim yeri. Bende de West Side Story ve Licorice Pizza eksik şimdilik, bulmak imkansız :D

      Siz bayağı hızlıymışsınız, tebrikler cidden :) Umarım Worst Person in the World için alt yazı bulursunuz, benim favorilerimden biri bu sezon için.

      Sil
    2. Licorice Pizza için bir yerde bir link buldum ama görüntü o kadar kötü ve o kadar çok reklam, vs karışıyor vazgeçtim izlemekten. Bir de 10 dakika kadar izledim, hiç çekmedi içine beni, kalsın dedim. adam gibi izleyebilirsek ne ala, yoksa yoktur.
      Blogumun yan tarafında bir mail adresi var, oraya yazabilirseniz sevinirim Spencer i indirdiğiniz yeri, size sıkıntı olmayacaksa tabii ki. Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
    3. Muhtemelen aynı yere bakmışız, ben de sanırım sinemada çekilen bir versiyonuna denk geldim çünkü :( Licorice Pizza'nın şimdilik resmi olarak bir streaming platformuna gelme tarihi yok ama West Side Story 2 Mart'ta Disney Plus ve HBO Max'e bazı ülkelerde gelecekmiş, en azından onu o tarih sonrasında izleyebiliriz.
      Maili de gönderdim, ne sıkıntısı aşk olsun. Sevgiler :)

      Sil
  2. Coda sıcak bir hikaye, insanın içini ısıtıyor. Sevilesi ve sarılası bir film ♥

    Lokum ayrıntısına sen demi takıldın :)))) Turkish lokum candır can, kurban olun siz ona deim :))

    Drive My Car filmini ben sevemedim. Çok zorlama geldi. Hele ki o şoför kız tepkisizlikten ölecekti. Bu görüşüm uzak doğu filmlerine hala ısınamayışımdan da olabilir tabi...

    Spencer ben bulamıyorum bir türlü, West Side Story ve Licorice Pizza da bulamadıklarım arasında. Sizin için bir sakıncası yoksa o linki ben de alabilir miyim. Bloga yorum olarak bırakırsanız onaya düşüyor, yayınlamadan bakarım..

    Keyifli izlemeleriniz olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Takılmamak elde mi, bayılırım lokuma ben :) Alındım resmen o sahnede :D

      Drive My Car'ın herkese hitap etmemesini anlıyorum. Spencer ve Licorice Pizza için de hemen bırakıyorum linkleri. :) Keyifli izlemelerr

      Sil
  3. bunlardan hangisini sinemada izledim, anlayamadım :) oo, hızlandın sen, çabuk bitircen filmleri :) drive my car, kısa olaydı daha iyiydi :) bu listen iyi olmuş, yazdığın bütün filmleri izleyince severim sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Drive My Car'ı izledim sinemada :D Su gibi aktılar birdenbire ama etkinlikteki herkes hızlı zaten, ben yine biraz yavaşlardanım aslında :)

      Sil
  4. The Mitchells vs. The Machines çok keyifli bir filmdi. O kadar beğeneceğimi hiç beklemiyordum. Sadece çizimleri biraz değişik geldi, yoksa en sevdiğim animasyon filmlerinden biri olabilirdi.

    Coda sanırım bir yeniden çevrim. Aynı konulu bir Fransız filmi hatırlıyorum. Blogger bir arkadaş yazmış, şarkısını paylaşmıştı. Filmi izlemedim ama o şarkıyı aylarca dinlemiştim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çizimleri ilk defa izleyenler için biraz farklı ancak Spider-Man Into the Spider-Verse'ü izlediyseniz belki onu hatırlatabilir :) Filmi beğenmenize çok sevindim. Pandemide dışarı pek de çıkmadığım bir dönemde beni çok keyiflendirmişti o film.

      Evet, CODA yeniden yapımmış. Sevgili Oytun'la Hayat'ın yorumunda öğrenmiştim ben de :)

      Sil

Görüşleriniz benim için çok değerli :)