Blogları Canlandırma Projesi'nin haziran teması "Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi ya da fantastik" idi. Haziran ayında bu temaya uyacak herhangi bir okuma veya izleme yapmadığım için etkinliğe temmuz ayında izlediğim Thor: Love and Thunder filminin yorumuyla geç de olsa katılmak istedim.
Geçtiğimiz ay vizyona giren Thor: Love and Thunder, Christian Bale'in canlandırdığı Gorr karakterinin yaşadığı acı kayıp sonrası inancının sarsılışıyla mitolojik tanrıların peşine düşüşünü ve elbette Odin'in oğlu, gök gürültüsü tanrısı Thor'un da bundan nasibini alışını konu ediniyor. Tüm bu olaylar yaşanırken bir yandan önceki solo Thor filminde yurtları yok olan Asgardlıların Dünya'da kurdukları kent yaşamına tanık olurken Thor'un geçmişini hatırlıyor ve bir türlü kazanamadığı "aşk" mücadelesini anıyoruz.
Taika Waititi, hem eleştirmenlerin hem de seyircinin beğenisini kazandığı 2017 yapımı Thor: Ragnarok sonrası yeni Thor filminin de yönetmenliğini yapıyor. Ragnarok komedi unsurlarını öne çıkararak Thor'u sıkıcı bir mitolojik figürden eğlenceli bir Marvel süper kahramanına dönüştürmüştü ancak filmin hikayesini arka plana atmayarak kendi içinde çok iyi işleyen bir formül tutturmuştu. Ancak bu formülü bir kez daha kullanırken doz ayarını kaçıran Love and Thunder bir hikaye anlatmaya çalışmıyor, tüm gücünü sulu şakalara ve filmin -filme kesinlikle çok yakışan- 80'ler neon estetiğine yaslıyor. Hele ki bir de ana temasına kanser, yas ve hatta sarsılan inançlar gibi ağır konuları alan bir filmin bu rotada gitmesi çok iyi durmuyor. Yanlış anlaşılmasın; hayat en acı süreçlerde bile mutluluklara gebe olabiliyor, ya da travma yaşayan birey bunu şakaya vurabiliyor, bunlar gayet normal şeyler. Ancak bu film bunları gerçek bir tema gibi işlemiyor, hikayede dramatik altyapı unsurları olsun diye serpiştirip geçiştiriyor. Filmin absürt mizah anlayışının bu temaların işleyişiyle kurduğu tezatlık ve düzgün bir ilerleyişinin olmayışı bana bir seyirci olarak keyif vermedi. Müzikler ve canlı renk paleti filmin estetiğine çok şey katsa da bunlar yetmiyor.
Marvel filmleri bazen sıkıcı da olsa sonunda hep bir karakter gelişimi olurdu ve bu gelişimin hem karakter hem de gelecek Marvel filmleri için büyük etkisi olacağını bilerek sinemadan ayrılırdık. Love and Thunder bu düşünceden çok uzak, ekran karardığında karaktere dair en ufak bir ilerleme veya gelişim gerçekleştiğini hissettirmiyor.
Şimdi tüm bunları yazınca sinemada 2 eğlenceli saat geçirmekten fazla vaadi olmayan filmleri bile çok ciddiye alıyormuşum gibi bir izlenim uyandırmak istemiyorum. Evet, mısırımızı alıp üstüne çok düşünmeden gülüp eğleneceğimiz filmler de olmalı. Ama amacı sadece ve sadece eğlenmek olan bu filmlerin de bir kalitesi olmalı ve seyirciye sırf para kazanmak için yapılmış bir filmi izlemiş gibi hissetmemeli diye düşünmeden edemiyorum. Hele ki önümüzde geçtiğimiz yıl yayınlanan Shang-Chi and the Legend of the Ten Rings ve elbette bir önceki solo Thor filmi gibi başarılı ve iyi örnekler varken.
Bir yılda 10'dan fazla Marvel içeriğiyle herkes bıkana kadar doymuş bir haldeyken içerikler konusunda seçiciliğe gidilmesi gerekiyor. Çünkü artık seyirci tüm içerikleri tüketmek istemiyor, istese de yetişemiyor zaten. Bir Marvel dizisi bitiyor, hemen yeni bir film geliyor; daha film vizyonda 2. haftasındayken hop yeni bir Marvel dizisi yayın hayatına başlıyor. Marvel ve hatta süper kahraman furyasının uzun bir süre daha biteceğini düşünmüyorum ancak bir yandan serinin geleceğini merak etmiyor değilim. Hoş, bu bolluk bize The Boys ve Invincible gibi anti-süper kahraman içeriklerini de sunuyor ya, bakın o durumdan epey memnunum.
izleyim bunu ne kadro yaa :) eski bcp leri okurixe söleyiver o eklettirir :)
YanıtlaSilKadro sahiden inanılmaz, şov yapmışlar :) Söyleyeceğim evett, bir eksiğim vardı onu da tamamlamayı bekledim her gün uğraştırmayayım diye.
SilBende oğlumla birlikte izledim ama tam da yazdıklarınıza katıldığım bir yapısı vardı filmin.. Fazla sulu geldi bana:) Çok ciddi olmayabilir ama bu kadar da sulu olmayabilirdi:)
YanıtlaSilAynı fikri paylaşmamıza sevindim. Bence de ayarı tutmamıştı filmin :)
SilSon paragraf üzerine düşünmüşlüğüm var. Çok fazla Marvel filmi var ortalıkta. Normalde dizilerini izlemezdim bu yıl hem Loki'yi hem de WandaVision'u Doktor Strange'in hatırına izleyince fazla geldi bana :) Hatta DC'nin yeni vizyona giren son animasyonunun gişesini görünce Marvel'in tahtı sallansın biraz diye gizliden sevindim :)
YanıtlaSilThor Love and Thunder filminde kanser temasını öğrendiğimde ciddi konulara değinileceğini düşünmüştüm. Yazdıklarından sonra hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim... Taika Waititi'nin kendi çektiği filmlerde oynamak gibi bir huyu var, bu hoşuma gidiyor. Yakın zamanda izleyeceğim inşallah. :)
Ben de aynı şekilde dizileri izlemiyordum ama WandaVision'ı çok sevdim, devamına elimden geldiğince şans vermeye çalışıyorum onun etkisiyle :) DC'nin elinde Marvel'ı daha seneler önce tahtından etme potansiyeli gösterecek karakter ve hikayeler vardı ama sinematik evren işini beceremediler :)
SilŞimdiden iyi seyirler. Ben sevemedim ama umarım siz filmden keyif alırsınız :)
Bu filmi merak ediyorum yaz telaşı bitince listeme alayım ☺️
YanıtlaSilŞimdiden keyifli seyirler :)
SilThor: Ragnarok'u sinemada izlemiştim ve çok sevmiştim. Bence serinin en iyi filmiydi. Bu filmi henüz izleyemedim.
YanıtlaSilMarvel'in çok fazla dizi ve film yaptığına katılıyorum. Nicelik artınca nitelik düşüyor ister istemez. Takip etmek de zorlaşıyor. Hele ki zamanı kısıtlı olan insanlar için. Bütün Marvel içeriklerini izleyeyim desen başka bir şey izlemeye zaman kalmıyor. Bu durumda içlerinden tercih yapmak zorunda kalıyorsun.
Evet, ama bu sefer de konular bağlantılıysa anlama sorunu çıkıyor, Doctor Strange'in son filminde olduğu gibi. Biraz yavaşlasınlar hepimiz rahat edelim :))
Sil