"Naoko nisan ortasında yirminci yaşını kutladı. Ben kasım doğumluydum, demek ki benden yedi ay büyüktü. Onun yirmi yaşına girmesini garipsiyordum. Sanki Naoko ve benim için tek mantıklı şey, on sekiz ile on dokuz yaşları arasında gidip gelmemiz gibi geliyordu. On sekizden sonra on dokuz; on dokuzdan sonra da tabii ki tekrar on sekiz olacaktım. Ama Naoko yirmi olmuştu. Sonbahar geldiğinde, ben de öyle olacaktım. Sadece ölüler sonsuza dek on yedi yaşında kalıyordu."
Koca bir ay bitti, ben buralara bakamadım. Stokladığım yazılar ve blog komşularımın tebessüm ettiren yorumları sağ olsun blogum boş kalmadı ancak ne o satırlara dönüş yapabildim ne de onların yazılarını takip edebildim. Bunları yapamadım çünkü mutsuzluğumu buraya yansıtmak istemedim. Veya belki de bununla bile uğraşmak istemeyecek kadar mutsuzdum, bilemiyorum. Ancak bu gece düşünürken yazacaksam buranın benim yalnızca iyi günlerimin değil kötü günlerimin de bir parçası olması gerektiğini fark ettim. Zaten bir gün dönüp baktığımda bir günlüğü, hatıra defterini karıştırırmışçasına içinde bulunduğum ruh halini görmek isterim.
Üzgünüm, bitkinim. Bitmeyen bir telaş hâli enseme yapıştı, peşimi bırakmıyor. Her şeyi yanlış yapmış olmaktan, geç kalmaktan, geride kalmaktan korkuyorum. Gün sonunda kendimi bunların olmadığına ikna ettiğim zaman bile ertesi gün tüm bu hislerim geri dönüyor. Nerede yanlış yaptım diye sorguladığımda aldığım cevaplar belki de aynı hataları tekrar yapmak isteyeceğimi gösteriyor bana ve böylece pişmanlığımı bile tamamen yaşayamıyorum. Biliyorum; ne yalnızım, ne de bunları hisseden ilk ve son kişiyim. Zaten hangi arkadaşımla otursam mevzu mutlaka "Biz ne ara 22 olduk, biz niye hala yerimizde sayıyoruz?"a geliyor. Ama yine de halı altına süpürdüğüm ve doyasıya yaşayamadığım tüm bu his ve düşüncelerle yapayalnız ve boğuluyor gibiyim. Kıyas, kaygı, pişmanlık ve mutsuzluklar umuduma baskın geliyor. Ama böyle de bir yere varamıyorum. Sonsuza dek böyle kalıp hiç bitmeyen bir iç hesaplaşma evresine giremem. Konfor alanımdan çıkmam ve hayatın doğrusal bir şekilde ilerlemediğini; hayatta ilerlemenin belirlenmiş tek bir yolunun olmadığını anlamam lazım. Bunları anlamak kolay, en çok da içselleştirmem lazım. Bunun için uğraşmam lazım. Her ne olursa olsun yastığa başımı koyduğumda denemiş ve çabalamış olmanın huzurunu hissetmem lazım.
---
Güzel şeyler olmadı değil. 21 Mayıs'ta çok istediğim Mitski konserine gittim. Koltuğum o kadar uzaktaydı ki kendisinin yüz hatlarını anca ön sıralardakilerin çektiği fotoğraflardan görebildim. Buna rağmen gerek seyircinin sıcaklığıyla gerekse Mitski'nin müthiş enerjisi -ve tatlı Türkçesiyle- büyülenerek eve döndüm. Bir de uzun süredir konuşamadığım bir-iki arkadaşımla aramı düzelttim. İlkay geçen ay bu yazısında her daim bir telefon uzaklıkta olan dostluklardan bahsetmişti, tam da onun orada anlattığı hislerle doldum. Arkadaşlık dinamikleri hep farklı olur ama eminim herkesin bu şekilde ne olursa olsun kopmadığı, tek sözle her şeyin eskisine döndüğü çok değerli dostlukları vardır. Bu arkadaşlıklar ayrı bir güzel. Birilerinin sizi dinlemesi, varlıklarını hep hissettirmesi de öyle.
---
Yılın ilk yarısı neredeyse tamamlanırken dönüp baktığımda yazdığım zamanların daha düzenli ve huzurlu olduğunu gördüm. Bu ay buraya uğramadıkça ve yazmadıkça kendimi yatağıma kapatmışım, her şeyi ertelemişim, erteledikçe kendimden şüphe etmişim, bunu bir döngüye çevirip koca bir zaman dilimini yitirmişim. Yorumlarınıza dönmemişsem lütfen kusuruma bakmayın. Belki biraz yavaş olacak ama döneceğim, bir yandan hayatımı da düzene sokmak için çabalayacağım. Tek istediğim yavaş da olsa asla ardıma bakmayacağım adımlar atmak.
Ben bu iç döküşe bayıldım. Ve çok sağlıklı buldum, zaten farkındalığın çok yüksek, potansiyel müthiş... telaşa gerek yok desem bir yetişkin olarak...:) Hepimiz bu yollardan geçerek büyüdük, tüm bu kaygı gibi gözüken haller, telaşlar, belki üzüntülerin bir vaadi var aslında. Çok güzel bir hayatın var ve çok daha güzel bir hayata biriktire biriktire, sindire sindire yürüyorsun:) Yorumlara dönememek kısmını da takma bence, kişisel fikrimi söylersem: yorum yazmak için kimse kafamıza silah dayamıyor, yazıdan bir şey alıp besleniyoruz ki bunun dışavurumu da yorum oluyor.:)
YanıtlaSilHer şey bana o kadar bitik hissettiriyordu ki bu durumun sağlıklı olmasına ve herkesin farklı sancılarla da olsa benzer süreçlerden geçmesine şaşırdım kaldım. Umarım dediğiniz gibi tüm bunların bir vaadi, dönüp bakınca gülümsetişi olur bir gün :) Yorumlar yazıların tadı tuzu gibi; birileri sırf benim yazdığım iki üç satır için vaktini ayırıp üstüne bir de fikrini belirtince dönmemek (ya da geç dönmek) çok ayıpmış gibi hissediyorum, o sebepten burada da açıklama gereği duydum. :)
SilKocaman teşekkür ediyorum ve sevgilerimi yolluyorum :))
Bu yazdıklarınızı 22 yalında düşünüyorsanız doğru yoldasınız:) Yoksa hayat40tansonra demek zorunda kalabilirdiniz:)
YanıtlaSilBence siz de doğru yoldaymışsınız ki şu anki konumunuza gelmişsiniz :))
Silİyi ki senden bahsetmişim o zaman, yorumunu okuduğumda bunları paylaşmak istemene çok sevindim. Bu gibi değerlendirmeleri beraber yapmak çok değerli.
YanıtlaSilTanpınar "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında." diyor ya, tam da öyle bir durum bu bence :) Filmi izlemedim ama fikrini çok doğru buldum. Denemeyen insan hep merakta, dolayısıyla da hep arafta kalıyor. İhtimalleri, keşkeleri silip atmak da o kadar kolay değil. Deneyenlerden olalım. :)
Yalnızlık konusunda sözlerini de ben çok iyi anlıyorum. Yalnızlık değişik ve tanımı çok zor bir kavram. Etrafında her an birilerinin olması günün sonunda kendi gerçekliğinde boğuluyorsan en ufak bir anlam ifade etmiyor. Senin dediklerine bakılırsa ortada terzinin kendi söküğünü dikememesi durumu var sanki. Ama yine de etrafındakilere yol gösteren birinin kendi kalbini dinlemesi ya da onu başkalarına açması onun faydasına olacaktır bence. Umarım tüm güzellikler seninle olur, yorumun için çok teşekkürler :))) <3
22 de böyle hayatın farkında olmak ne güzel. Güzel günler kadar depresif günler de hayatın bir gerçeği ve yansıtılanın aksine hergün mutlu olmak zorunda da değiliz. Belki de ihtiyacın olan tam da bu içine kapanma süreciydi, kim bilebilir ki. O zaman yeni yazılarını merakla bekliyoruz.
YanıtlaSilBuna katılıyorum. Kötü günleri de kucaklamak gerekiyor, onları yok saymak yanlış bence. Kucaklamadan insan dersini çıkartamıyor zaten, sadece yok saymış oluyor. Çok teşekkür ederim bu yorum için :)))
Silayol hepsi geçiyor, salla gevşe yaa, go with the flow yani düşünmeee :) burası ivit iyi geliyor hepsimize :)
YanıtlaSilO zaman süpermiş, geçtiği zamanları da görürüm umarım :))
SilGeç kalmışlık hissini ben de son yıllarda çok yoğun yaşıyorum ama benim yaşım 35 :-) Üniversitedeyken hiç böyle düşündüm mü hatırlamıyorum. Sezgin Bey'in dediği gibi belki de şimdi düşünmen daha iyidir. Hayatını istediğin şekilde yaşamanı sağlar.
YanıtlaSilUmarım böyledir, ileride o hissi bir daha yaşamak istemem :) Zor ve kötü bir durum ama geç kaldım diye dövünmek farkındalık yarattıktan sonra pek bir işe yaramıyor, önemli olan harekete geçmek. Yoksa daha da geç kalıyoruz.
SilBen de öyle olacağına tüm kalbimle inanıyorum artık :) Bir sürü insanın sözlerini, yolculuklarını okumak ekstradan rahatlattı beni. Yaparız bizz, bence de! :))
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindimm. Aslında 3 yıl kadar önce çekmiştim ama galerimde görünce nedense bu yazıya onun uyacağını düşündüm bir anda. :)
Toplumda yaşanan olaylar da genç yaşlı herkesi bunaltıyor.
YanıtlaSilSahiden de öyle :(
SilŞimdilerde bu ruh halinden çıkmışsındır umarım
YanıtlaSilÇıktım :))
Sil