Aşiyan Müzesi - 30 Mutlu Gün #11 - vulnicure

11 Nisan 2022 Pazartesi

Aşiyan Müzesi - 30 Mutlu Gün #11

30 Mutlu Gün etkinliğine devam ediyoruz. Etkinlik hakkında bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Aslında bugünün yazısını uzatmalardan yazıyorum çünkü Aşiyan'da geçirdiğim gün sınav haftam nedeniyle bölünmüştü ve bir türlü bloga aktarma şansı bulamamıştım. Gelgelelim o gün o kadar mutlu bir gün geçirdim ki bu güzel etkinliğin adının hakkını verecek bir yazıyı bu etkinlik dışında paylaşmak istemedim. 


Aşiyan Müzesi'ne daha önce hiç gitmemiştim, o taraflar hakkında pek bilgim de yoktu. Bu sebepten arkadaşımla harita üzerinden bir plan yaptık ve Boğaziçi'nde metrodan indikten sonra Hisar'ı hesap ederek aşağıya doğru kafamıza göre yürümeye başladık. Hisar taraflarındaki eski evlere bolca bakındık. Buralar görünüm açısından mahalle havasını tamamen koruyordu, çok hoşumuza gitti.


Aşağı inince müze yolunu aramadan önce Hisar'a doğru bakındık ancak zaten Hisar kapalıymış, öyle olunca daha ilerlemedik. İstanbul'a inen tozlu basık hava yüzünden ve etrafın bakımsızlığından bu taraflar pek fotoğraflanası değildi, biz de fazla dolanmadan caddeye doğru yöneldik.


Etrafta pek insan da yoktu, biz haritadan yolu kafamızda bir türlü oturtamıyorduk. Şansımıza oralılardan biri bize müzeye mi geldiniz diye sordu ve yolu ilk dinlediğimde daha yürürken unuturum sansam da şimdi üstünden zaman geçmesine rağmen cümlelerini hatırladığım bir incelikle tarif etti. Yol meğer ne kolaymış da biz elimizdeki navigasyon uygulamalarına rağmen bulamıyormuşuz! Arada dikleşen yollarda bunaltıcı hava ve bizim kondisyon eksikliğimizin oluşturduğu kombo sonucu biraz yorulsak da yürüdüğümüz yollar çok keyifliydi.


Ve böylece Tevfik Fikret'in evinden dönüştürülen bu müthiş müzeye adımımızı attık. Fikret, planlarını bizzat çizdiği bu evde 1906'dan ömrünün sonu olan 1915'e kadar yaşamış ve Farsça'da "kuş yuvası" manasına gelen "Aşiyan" ismini de buraya bizzat kendisi vermiş. Ne yazık ki özenle kurduğu bu yuvasında uzun yıllar yaşama şansını bulamamış. 



Fikret önce Eyüp Mezarlığı'na gömülmüş ancak 1961 yılında naaşı yuvasına nakledilmiş. Ölümü sonrası evinin arazisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınmış ve 1945 yılında Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak faaliyet görmeye başlamış.

Evin içinden bahçesine her bir köşesi Fikret'in incelikli sanatçı ruhunu yansıtan parçalarla doluydu. Bahçe doğal görünümle çok oynanmamasının getirdiği tüm sadeliğiyle ve doğaya uyumuyla daha girişte bizi büyüledi. Taşlar, yürüyüş yolları ve her an karşımızda olan eşsiz Boğaz manzarasının verdiği huzurla evin içine girmeyi bile unutur olduk.


Müze pazartesi hariç her gün 09.00-17.00 saatleri arasında açık ve girişler ücretsiz. Maalesef içeride fotoğraf çekmek yasak ancak içerisi mutlaka gezilmeli ve ücretsiz bir şekilde girişteki görevlilerden ücretsiz olarak temin edilebilecek sesli rehberden edinilmeli. 

İçeride Tevfik Fikret başta olmak üzere Edebiyat-ı Cedide döneminin sanatçılarına ait kişisel pek çok eşya ve tablo sergileniyor. Ve pek tabii Fikret'in dostlarıyla sohbetler yaptığı sofralar, çalışma masası, kitapları; diğer sanatçıların anısına hazırlanmış odalar bulunuyor. Bizim müzeyi gezdiğimiz tarihte içeride bulunan çoğu tablo ne yazık ki Sakıp Sabancı Müzesi'nin bir sergisinde geçici süreliğine sergilenmek üzere götürülmüştü; Sis tablosunun bile temsili bir fotoğrafıyla yetinmek zorunda kaldık. Gitmeyi düşünenlere tavsiyem bu eserlerin yuvalarına dönmelerini beklemeleri çünkü o tablolar Tevfik Fikret başta olmak üzere müzede yer edinen sanatçıların kendilerinden ve beğenilerinden çok şey anlatıyor.

Müzenin belki de en etkileyici yerini yani bodrum katının Boğaz'a bakan kısmında kalan yemek odasını, Tevfik Fikret'in deyimiyle Sokrat'ın Penceresi'ni, bir okul gezisinin toplu fotoğrafı için giriş kapısında beklemesi sebebiyle maalesef fotoğraflama şansı bulamadım ancak meraklısına internetten burayı incelemelerini tavsiye ediyorum. Tevfik bu pencerenin içinde yer alan yemek odasında dostlarıyla pek çok ülke meselesini de, sanat meselesini de konuşurmuş. İçeride o dönemden kalma takımlar sergileniyor.


Bir üstteki fotoğraftan da belli olduğu üzere müze Boğaziçi Üniversitesi arazisinin hemen altında yer alıyor. Tevfik Fikret o dönemde Robert Koleji olan bu yerde öğretmenlik yaparken çalışma odasından çıkılan bu köprüyle koleje ulaşıyormuş.


Müzenin en güzel yeri arazinin her bir yerinden görülen Boğaz'dı ancak bizim gezdiğimiz gün İstanbul biraz nazlıydı, bize en güzel halini göstermeyi reddetti. Hâl böyle olunca biz de biraz soluklandıktan sonra tekrar ziyarete gelme sözü verip yola koyulduk.


Gün sonunda Akaretler'den Kabataş tramvayına doğru yürürken demirlerin arasından Dolmabahçe Saat Kulesi'ni görünce fotoğraflamadan edemedim.

14 yorum:

  1. İstanbul'dan ayrıldım ama her bir blogdaşımın yayınlarinda, anılarımla dolu semtleri ve yerleri gördüğumde duygulanıyorum. Ne iyi yapmişsinız ziyaret etmekle. Fotoğraflar ve yayın için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl ben teşekkür ederim bu güzel yorum için, okuyunca çok sevindim :) İstanbul'un her bir köşesi binlerce anıyla dolu :)

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bir türlü kısmet olmadı gitmek. Ama en kısa zamanda gitmek gerek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dilerim en kısa zamanda gidersiniz o halde :))

      Sil
  4. Listeme aldım ve en kısa zamanda bende ziyaret edeceğim :) Birde şu navigasyon olayı yok mu... Bazen insanı çileden çıkarıyor gerçekten :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim, umarım siz de en az benim kadar keyifle gezersiniz :) Aynen katılıyorum, olmasalar ayrı dert olsalar ayrı dert :))

      Sil
  5. Çok teşekkür ederim, öyle sevindim ki bunu okuduğuma anlatamam :)) Ben de senin blogunda hep aynısını hissediyorum :)
    Umarım İstanbul'a geldiğinde burayı da gezme şansın olur o halde :) Yalnız değilmişim, sevindim :D

    YanıtlaSil
  6. Ne kadar güzel bir yer. Konağa bakınca aklıma hep eski Türk romanları geldi. Burada geçen ne güzel aşk öyküleri yazılır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de aynısını düşündüm, tam romanlardan çıkma ev sahiden :)

      Sil
  7. aişyan yaaa ne güzel değil mi. köşkün bahçesini, bankları çok seviyom, bi daha gidersen mezarlığa da gitsene, bütün ünlüler orda, ordan yukarıya boğaziçine yürümek de hoş, sokaklar, akaretlerden nişantaşına yürümek de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mezarlığa da biraz bakındık aslında ama o esnada çok yorulmuştuk, hemen döndük o yüzden :) Bir dahaki sefer için aklımda tutayım. Beşiktaş'tan her yöne yürümek çok güzel yaa, bir de maç dönemleri kalabalığı olmasa :))

      Sil
  8. Çok güzel resimler içinde İstanbul olsun bana yeter 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, bu şehirden uzaklarda biri olarak hoşunuza gitmesine çok sevindim :))

      Sil

Görüşleriniz benim için çok değerli :)