Cumhuriyet Dönemi Romanları | BCP - vulnicure

28 Nisan 2022 Perşembe

Cumhuriyet Dönemi Romanları | BCP

 

Blogları Canlandırma Projesi'nin nisan teması "1900'lü yıllarda geçen eserler, nostalji ya da siyah beyaz" idi. Ben de bu temaya dönemleriyle giren klasikleşmiş 6 Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı romanını seçtim. Romanların bazıları 19. yüzyılda başlıyor ancak içeriklerinin genel kısmı 20. yüzyıla tekabül ediyor.


REŞAT NURİ GÜNTEKİN - YAPRAK DÖKÜMÜ:

Fenomenleşen uyarlama dizisinden konusuna az çok hakim olduğumuz Yaprak Dökümü'nün hikayesi Ali Rıza Bey adlı değerlerine bağlı, eski toprak bir memurun eşi ve beş çocuğuyla İstanbul'a gelişiyle başlıyor. Çalıştığı şirkette yaşanan bir olay sonrası orada daha fazla bulunmak istemeyen Ali Rıza Bey istifa ediyor ve ilerlemiş yaşı sebebiyle başka iş bulamıyor. Bu olaydan sonra Ali Rıza Bey'in ev halkı üzerindeki itibarı yavaş yavaş kaybolmaya ve aile dağılmaya başlıyor.

Ben bu kitabı amacı bunun tam zıddı olmasına rağmen gülüp eğlenerek okudum. Ailenin yaşadıkları, bunların karşısında Ali Rıza Bey'in gittikçe pasifleşip hissizleşmesi ve malum diziye az çok kulak aşinalığı olanların hatırlayacağı sahnelerle heyecanla sayfaları çevirdim durdum. Kitap hacmiyle oldukça küçük olmasına rağmen geniş bir zaman dilimini anlattığı için derinlikli bir işleyişi yok, olaylar hep pat pat sıralanıyor gibi hissettiriyor. Yine de yazıldığı dönem baz alınınca yalın diliyle kendini sevdiriyor. Reşat Nuri'nin kitaplarının fiyatlarının uçukluğu karşısında şimdilerde 50-60 TL'ye edinmek biraz güç olsa da kütüphanelerden ya da ikinci el satış yapan yerlerden temin edilebilirse sürükleyici hikayesiyle okumaya değer.


PEYAMİ SAFA - DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU:

Türk edebiyatında psikolojik roman denince akla gelen ilk örneklerden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, bacağında ciddi bir rahatsızlık bulunan bir gencin hikayesini ve onun hislerini günce şeklinde anlatıyor. Doktoru gence açık havada bulunmasını ve iyi dinlenmesini tavsiye edince genç uzak akrabası Paşa'nın Erenköy'deki evine gidiyor ve burada Paşa'nın kızı Nüzhet ile yakınlaşıyor.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, sadeliğiyle vuran bir roman. Peyami Safa incecik kitaba ağır hasta bir çocuğun üzerinden o kadar çok tespit ve psikolojik tahlil sığdırmış ki etkilenmemek mümkün değil. Tekrar tekrar okunası, çok dolu bir kitap. Klasik oluşunun hakkını veriyor.


YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU - ANKARA:

Kitap üç bölümden oluşuyor: İlkinde Milli Mücadele'ye kadar olan dönem, ikincisinde savaştan sonra cumhuriyetin ilk yılları, sonuncusunda ise cumhuriyet sonrasının ütopik bir dönemi anlatılıyor. Bu üç bölümün her biri Selma Hanım ve onun o dönemlere tekabül eden farklı evlilikleri üzerinden işleniyor.

 Konusuyla epey ilgimi çeken bu kitap Yakup Kadri'den okuduğum ilk eserdi. Kitabın ilk bölümündeki savaş öncesi Ankara tasvirlerini, halktaki tiplemeleri ve karışıklık içindeki bir ülkenin insanının hislerini büyük bir keyifle okudum. Gelgelelim bu ilk bölümü ne kadar beğendiysem kalan bölümleri bir o kadar sevemedim. Yazarın didaktik üslubu ve kendi doğrularını Selma Hanım'ın eşleri üzerinden anlatması hiç hoşuma gitmedi. İnkılaplara alışma sürecini o dönemin içinden, ilk elden okumak benim için ne kadar değerli olsa da bunu objektif bir bakıştan uzak, karikatürize edilmiş tek boyutlu karakterler üstünden okumak bu değeri benden alıp götürdü. Özellikle ütopik bir Türkiye'de geçen son bölüm bu durumun zirvesiydi. Yakup Kadri'nin kadınların hayatın her bir alanında aktif olmasını isteyip baş karakteri de bunun üzerinden şekillendirmesi o dönem için takdir edilesi ancak Selma Hanım gibi olmayan tüm kadınlara farklı gözle bakılıp aşağılanması bir okuyucu olarak beni çok zorladı. Ben bu kadar kör göze parmak anlatılardan keyif alamıyorum sanırım, verilen mesaja katılsam da katılmasam da derinlikli bir işleyişle bu mesajları görmek istiyorum.


YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU - YABAN:

Eser 1. Dünya Savaşı'nda kolunu kaybeden Ahmet Celal'in işgal sonrası İstanbul'dan bir İç Anadolu köyüne yerleşmesini konu ediniyor. Ahmet Celal buraya yerleşse de asla buralı olamıyor çünkü geldiği yerde yaşayanlarla aralarında olan uçurum her geçen gün tokat gibi yüzüne çarpıyor.

Ankara'yı okuduktan sonra bu kitaba dair heyecanım biraz kaçsa da Yaban ön yargılarımın tümünü silip süpürdü. Ankara'nın mesaj kaygısı güden bir dili vardı, Yaban'da ise buna gerek kalmıyor çünkü hikaye kendini kurup kalanını değerlendirmeyi okuyucuya bırakıyor. Eserdeki ayrıntılar, aydınların Anadolu halkından kopuk yaşayışına dair tespitler kendilerini çok çarpıcı bir şekilde gösteriyor ve bu yönüyle Milli Mücadele Türkiyesi'ne dair alışkın olmadığımız çok gerçekçi bir bakış açısı sunuyor. Kurtuluş Savaşı'nın henüz öncesinde halkın savaşı değil tarlalarını önemseyişi ve savaşa dair cahil kalışı, ancak asıl olarak aydın kesimin bu habersizliğin karşısındaki cehaleti bizim ezber tarih bilgilerimize ters bir işleyişe sahip ve romanın bu uçuruma dair getirdiği eleştiriler mutlaka okunmalı.


PEYAMİ SAFA - FATİH-HARBİYE:

Fatih-Harbiye, mahalleli tarafından evlenmeleri beklenen iki çocukluk arkadaşı Neriman ve Şinasi'yi tanıtarak başlıyor. Bu ikili birbirlerini çok seviyor ve Neriman'ın babası Faiz Bey Şinasi'ye sonsuz güveniyor ancak Neriman yavaş yavaş yaşadığı yer Fatih'ten ve buranın temsil ettiği Doğu kültüründen soğumaya başlıyor. Böylece Harbiye'de oturan yakışıklı ve çapkın Macit'e kapılıyor ve Şinasi'ye yalanlar söylüyor. Sevdiğinin değişimini her geçen gün gözlemleyen Şinasi kırılıyor, ne yapması gerektiğini bilemiyor.

Doğu-Batı çatışmasını çok iyi işliyor diye edebiyat muhabbetlerinde sıkça duyduğum bu kitap kocaman bir hayal kırıklığından ibaretti. Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda adeta kusursuz bir şekilde yaptığı psikolojik tasvirler burada da başarılı bir şekilde devam ediyor ancak bu kitap daha çok Batı'yı temsil eden karakterlerin öcüleştirilmesi ve Doğu temsilinin ilahlaştırılması yolunu seçtiği için onun yoğun atmosferine sahip olamıyor. Kitabın yazıldığı yılları düşününce bu kimlik çatışmasını sarsılmaz görülen değerlere sarılarak işlemek çok normal ancak bu kitap bunu o kadar yüzeysel ve taraflı yapıyor ki bu tespit ve önermelerin hiçbir ağırlığı kalmıyor. Doğu kültürü üstünlüğü anlatılırken bile Batılı karakterlerin onayına müracaat edilmesi bitmek bilmeyen aşağılık kompleksini göstermesiyle ironik, kitabın sonu ise akıl almaz. Sorunlu noktalarına rağmen Peyami Safa'nın insanı içine çeken akıcı üslubu ve dönem İstanbul'unun betimlemeleri için okunabilir.


HALİDE EDİP ADIVAR - SİNEKLİ BAKKAL:

Sinekli Bakkal, II. Abdülhamit devrinde İstanbul'un bir kenar mahallesinde yaşayan imamın kızı Emine'nin mahallenin soytarısı Tevfik ile evliliği sonrası dünyaya gelen Rabia'nın hikayesini anlatıyor. Çocukluğu dedesi ve annesiyle baskıcı bir ortamda geçen Rabia mevlit okumaları için Selim Paşa'nın konağına girmeye başladıktan sonra yeni bir dünya görüşüyle tanışıyor. Kitap da Rabia'nın bu dünya görüşü sonrası kendi özünden kopmayarak sentezlediği bir doğu-batı sentezi profilini konu ediniyor.

 Kitap akıcı ve nükteli diliyle kendini bir çırpıda okutuyor, o dönemin kuşak çatışmasını çok iyi gösteriyor ve yeri geldiğinde Selim Paşa gibi karakterler üzerinden eleştirisini yapıyor. Topluma dair gözlemler ve hala izlerini gördüğümüz çabuk değişen siyasi atmosfere dair tespitler dönem üzerinden değerlendirince sanki okuyucu da bizzat olayların içindeymiş gibi hissettiriyor. İronik üslubuyla ele aldığı bu gibi konularda lafını esirgemiyor. Kitabın ana karakteri Rabia'nın yaşadığı doğu-batı çatışmalarına kendince bir çözüm getirmesiyle de bir Türk edebiyatı klasiği olmasının hakkını veriyor. 

21 yorum:

  1. Yaprak Dökümü ve Fatih Harbiye'yi okumadım ama az çok dizilerini biliyorum. Bu tarz kitaplar ve dizilerin amacı birbirinden farklı bence. Diziler daha magazinsel olunca ders vericilik değil tersine özentililiği artırıyor bence.
    Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu ve Yaban'ı lisede okumuştum ama tamamen unutmuşum. Anlatımınla özellikle Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu tekrar okumam gerektiğine karar verdim. Tanıtımlar için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben iki diziyi de izlemedim ama Yaprak Dökümü'nü internetten az çok biliyorum. Kitap olarak Fatih-Harbiye bu ders verme amacını pek yerine getiremiyordu bence. Yorum için ben teşekkür ederim :) Umarım tekrar okuyunca kitaptan benim gibi keyif alırsın.

      Sil
  2. Bir kaçını okumuştum ama uzun zaman geçti hatırlamıyorum. :) Sinekli bakkal, bir arkadaşımın çok sevdiği bir kitaptı. İlk ondan duymuştum. Üzerinden çok uzun zaman geçti henüz okumadım ama kitabı resmen arkadaşımla bağdaştırdım. Nerde görsem onu hatırlatıyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle kişilerle özdeşleşen kitap, film vs. hikayelerini ayrı seviyorum :) Arkadaşına katılıyorum, umarım sen de okuyup en az onun kadar seversin kitabı :)

      Sil
  3. Hepsi çok bilinen klasik kitaplar, Yabanı okumuştum galiba ama hatırlamıyorum. Psikolojik kitaplar beni çok etkiliyor o yüzden okumamayi tercih ediyorum;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ele aldığı konular sebebiyle de etkileyebilir, anlıyorum sizi. Yorumunuz için çok teşekkür ederim:))

      Sil
  4. Çok teşekkür ederim :) Benim de çok eksiğim var aslında, bunlar en bilinenleri olmasına rağmen daha yeni okudum. Umarım sen de Peyami Safa'nın üslubunu seversin :)

    YanıtlaSil
  5. reşat nuriiii, hüseyin rahmi ile birlikte en sevdiğim iki eski yazardan biri :) yaprak dökümünü okumadım ama okuycam, birçok reşat nuri okudum :) hüseyin rahmi de :) peyami safa da benim için ilk beşe girer, eski yerlilerde :) bu iki romanı da iyi :) bir tereddüdün romanı var, yalnızız var, hepsi çok iyi :) yakup kadri okumadım ama okuycam, çok severim herhalde :) sinekli bakkal ne güzel tabisi, halide edip in başka romanları da çok etkileyici :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hüseyin Rahmi benim en çok okumak istediklerimden ama bir türlü fırsat olmadı. Şimdi senin yorumun sonrası iyice meraklandım. Yakup Kadri’yi de Yaban ile tavsiye ederim :)

      Sil
  6. İlk yarıyı okumuşum. Ama tabi bol sosyal mesajlı ve romanda yeni yeni ustalaşan bir dönemdeyiz. Edebiyat sosyolojisi dersi almıştım, Ankara'yı orada okumuştuk. Yazıyı okurken bu derslerin devamını okuyorum hissine kapıldım. Çok iyi eleştiriler. Kalemine sağlık 🌻

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, bu yorumu okumak beni çok mutlu etti :) Sahiden de roman bizde çok yeni bir tür olduğu ve doğal bir süreçle ortaya çıkmadığı için çook uzun süre ustalaşma işinde zorlanmışız.

      Sil
  7. Yakup Kadei'nin Ankara'sını okumamışım sadece. Ellerine sağlık güzel bir derleme yazısı olmuş.

    YanıtlaSil
  8. Kendimi üniversitede edebiyat dersinde gibi hissettim. Bu yazarları ve eserlerini ders olarak görmüştüm. Şimdi ne kadar şanslı olduğumu anlıyorum. Keşke hiçbir dersi kaçırmayıp hepsine girseydim :-)

    Yakup Kadri'den sadece Yaban, Kiralık Konak ve Zoraki Diplomat kitaplarını okudum, üçünü de üniversitedeyken okudum. O günden sonra ona sıra gelmedi nedense ama aklımda. Uygun bir anımda tekrar okuyacağım.

    Peyami Safa'dan Yalnızız elimde. Bu sene bitmeden onu da okumak istiyorum.

    Reşat Nuri ve Halide Edib zaten favori yazarlarımdan. Onların bütün kitaplarını okumak istiyorum. Özellikle Reşat Nuri'nin bütün kitaplarını okumalısın. Hepsi ayrı ayrı çok güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle düşünmene sevindim, sahiden hepsi o sıralarda işlenen kitaplar :) Yalnızız'ı ben de çok merak ediyorum, Peyami Safa'dan bahsederken ilk akla gelen eserlerden biri o zaten. Reşat Nuri'yi kesinlikle tümüyle okuyacağım, kendisinin üslubuna bayılıyorum. Bu sene hedeflerimden biri Türk edebiyatı klasiklerine ağırlık vermek zaten, belki Reşat Nuri bu duruma vesile olur :)

      Sil
  9. Gençken çoğunu okudum tekrar okusam aynı tadı alır mıyım bilmiyorum. Her yaştaki algı farklı oluyor 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu çok doğru, her yaşta bambaşka şeyler hissediyoruz kitaplardan :)

      Sil
  10. çok güzel değerlendirmeler bunlar kalemine sağlık :) dokuzuncu hariciye koğuşu kısacık bir kitaptı ama çok ağır gelmişti bana psikolojik yönüyle :) yaprak dökümünü de dizisine gıcık olduğum için okumayı hep reddetmiştim evde sürekli diziyi izlerdi bizimkiler hiç hoşlanmamıştım :) reşat nurinin çalıkuşu kitabını zaman zaman rastgele bir yerinden açıp okuyorum ama nefis bir roman :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum, beğenmenize çok sevindim :)) Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun ağır olduğu konusunda katılıyorum. Bence Yaprak Dökümü zaman içinde fenomenleşti, bir dönemin TV anlayışını gözlemlemek için ideal :) Çalıkuşu'nu okuma fırsatım olmadı ama bu yorumdan sonra bu fırsatı yaratmaya çalışacağım :)

      Sil
  11. Sinekli Bakkal benim favorilerimdendir. Bu arada kitap ve film yorumlarımın çok iyi. Sanki gazetede bir eleştirmenin yazılarını okuyor gibi hissediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok, çok teşekkür ederim. Bu yorumunuzla beni çok mutlu ettiniz :)

      Sil

Görüşleriniz benim için çok değerli :)